Köktürk harfleri İstanbul’da
Türklerin kullandığı ilk alfabe Köktürk alfabesidir. Bu yazı Batı’da Runik olarak adlandırılır. Son zamanlarda oyma yazı da denilmektedir. Köktürk adlandırmasının sebebi, bu alfabeyle yazılmış büyük anıtların (Köl Tigin, Bilge ve Tonyukuk anıtlarının) Köktürklerden kalmış olmasıdır. Ancak bu adlandırma bazen yanlış bir algıya yol açmakta ve bu alfabeyle yazılmış bütün yazıt ve belgelerin Köktürklere ait olduğu sanılmaktadır. Söz gelişi Yenisey kıyılarında bulunan yüzlerce yazıtın çoğu Kırgızlara aittir. Köktürk alfabesi, Bulgar ve Peçenek Türklerinden kalma bazı küçük yazıtlarda da kullanılmıştır.
Köktürk alfabesi bazı Macarca yazıt ve belgelerde de kullanılmıştır. Ancak bu yazıt ve belgelerdeki yazı bilim dünyasında Sekel yazısı olarak bilinir. 700 000 civarında nüfusa sahip olan Sekeller, Romanya’nın ortalarındaki Sekelistan ülkesinde yaşarlar. Sekelistan, Karpat dağlarının doğusunda ve Transilvanya’nın batısındadır. İsmail Doğan’ın 2005’te Ankara’da yayımladığı “Attila’nın Torunları Sekeller” adlı eser ile Levente G. Borbèly’nin Girne ve İstanbul’da 2010 yılında bastırdığı “Sekelistan - İşgal Altında Unutulmuş Bir Ülke” adlı küçük kitapta Sekeller hakkında daha geniş bilgi bulunmaktadır.
Sekellerin, Macarlardan önce bölgeye geldikleri, Hunların veya Avarların torunları oldukları düşünülmektedir. Macarlar bölgeye gelince Sekellerin dili Macarcalaşmıştır. Ancak Köktürk alfabesiyle aynı olan Sekel yazısı, Macarca bazı yazıt ve belgelerde kullanılmıştır. Bunların en önemlisi 1598 Martı’nda yazılmış bulunan Telegdi Rudimentası’dır. Altı sayfalık eserde, alfabe hakkında bilgi verilmekte, Macarların millî ve tarihî alfabesi olduğu düşünülerek ondan gururla bahsedilmektedir. Hüseyin Namık Orkun’un Türk Dil Kurumu’nca 1940’ta neşredilen Eski Türk Yazıtları III adlı eserinde Sekel yazılı belgeler hakkında geniş bilgi bulunmaktadır. Orkun’un verdiği bilgilere göre bu yazıtlardan biri de 1515’te yazılan İstanbul Yazıtı’dır.
Köktürk (Sekel) harfli Macarca yazıtta şöyle yazmaktadır: “1515 senesinde bunu yazdılar. Kral Laslo’nun beş sefirini burada beklettiler. Bilayi Barlabaş iki sene burada idi... Kedeyi Sekel Tamaş bunu yazdı. Hükümdar Selim Beğ buraya yüz at ile koydu.”
Anlaşıldığına göre yazıtın yazıcısı, Macar kralı Laslo’nun İstanbul’a gönderdiği Bilayi Barlabaş başkanlığındaki elçilik heyetinden Kedeyi Sekel Tamaş’tır. Gerçekten de böyle bir elçilik heyeti, Çemberlitaş’ın karşısındaki Elçi Hanı’nda Yavuz Sultan Selim tarafından 5-6 yıl bekletilmiştir.
Elçi Hanı 1865’teki bir yangın sırasında yandığı için Sekel yazılı taş bugün yoktur. Taş ve üzerindeki yazıyla ilgili bilgi, seyyah Dernschwam’ın Macaristan maden ocaklarıyla ilgili bir muhtırasından bugüne intikal etmiştir. Dernschwam, Avusturya elçisi Busbecq’in elçilik heyetiyle Kanuni zamanında İstanbul’a gelmiş, Çemberlitaş karşısında bulunan aynı handa konaklamış ve Sekel Tamaş’ın taş üzerindeki yazıtını kopya etmiştir. Bu sayede, yazılı taş kaybolduğu hâlde üzerindeki yazı bugüne kadar gelebilmiş ve Alman Türkolog Babinger tarafından da 1910’larda bilim dünyasına tanıtılmıştır.
Macarca için kullanılmış olsa da Köktürk harflerinin 1515-1865 yılları arasında tam 350 yıl İstanbul’daki bir taş üzerinde yazılı bulunması çok ilgi çekici bir vakıadır. O tarihlerde Köktürk yazısının henüz çözülmediğini de hatırlayalım. Köktürk yazılı metinler ilk olarak 1720’lerin başında Yenisey boylarında bulunmuş ve 170 küsur yıl boyunca okunamamıştı. Ancak 1889’da Köl Tigin ve Bilge Kağan anıtlarının bulunmasıyla 1893 sonunda yazı çözülebilmiş ve okunabilmiştir.
Çemberlitaşın karşısında bugün çeşitli binalar bulunmaktadır. Ancak Çemberlitaş’ın etrafında büyükçe bir boşluk da vardır. Bence 1865’teki yangında yok olan Köktürk (Sekel) yazılı taşın, üzerindeki yazılarla birlikte hazırlanmış bir kopyası, bu alandaki bir yere konulabilir ve yanındaki bir levhaya da konuyla ilgili bilgi yazılabilir. Böyle bir küçük anıt hem Köktürk yazısının 350 yıllık İstanbul yolculuğunu hem de Macar ve Sekel kardeşlerimizin İstanbul macerasını bize hatırlatacaktır.