Kemalistlere soruyorum

Şu sıralar, Cumhuriyet Gazetesi yazarlarının aklına, "Sosyal demokrasi/ Demokratik sosyalizm" düştü. Atatürkçülüğü kimselere bırakmayıp, bu bağlamda kabullenmek istiyorlar.

Doğrudur.

Karma ekonomi modeli uygulayan Atatürk''ün bu yönüyle, sosyal demokrasi ilişkisi kurulabilir. Marksizm''le kapitalizm arasında kendine üçüncü yol bulan sosyal demokrasi, liberal değerlere fazla yaklaştığı için eleştirilse de, salt sınıfçı toplumu benimsemediği için de Marksist görüşten ayrılır.

İngiltere''de Tomas Hobbes, Fransa''da JJ. Rousseau, hukukçu Bodin; buyurgan, hikmetinden sual olmaz, tartışmasız, en üstün güç olan devleti, birey ve toplum karşısında sınırlandırmak bağlamında "Toplum Sözleşmesi" kavramını üretmişlerdir. Böylece yeni bir hukuk düzeniyle birlikte özgür birey, özgür toplum anlayışı ortaya çıkmış ve demokrasi kendine yer edinmiştir.

Avrupa/Batı, kendi düşünce (felsefe) dünyasında ortaya çıkan diğer tüm filozoflar gibi, K. Marks''a tapınırcasına iman etmek yerine yeri geldiğinde sorgulamış ve eleştirmiştir. Türkiye dâhil, sanayi devrimini gerçekleştirememiş, tarım toplumlarının çoğunda Marks, adeta yeni bir din gibi kabullenilmiş ve Marks''ı bile şaşkına çevirecek biçimde, onun görüşlerini alt üst ederek, Rusya, Çin, Kuzey Kore vb. ülkelerde sosyalist devrim gerçekleşmiştir. Hâlbuki Marks''ın öngörüsünde, devrim bir diyalektik çatışmanın sonucu olacak, dolayısı ile de önerdiği tarihselcilik bağlamında, ilkel toplumlardan tarım toplumuna, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçildikten sonra, üretim araçlarını elinde bulunduran burjuva ile onların fabrikalarında boğazı tokluğuna çalışan işçilerin çıkar çatışması (tez-anti tez) sonrası kaçınılmaz olarak devrim gerçekleşecekti.

Tarihselci paradigma tutmadı.

Çatışmanın şiddeti, sanayi toplumunda değil, ideolojiye inandırılmış, tarım toplumlarında görüldü ve devrim gerçekleşti. Böylece sadece tarihselci paradigma değil, materyalizmin "maddi çıkar" üzerine gelişeceğini düşündüğü, diyalektik (çatışma) dolayısı ile devrim yerine, inanç (ideoloji/fikir) temelli çatışma geçerli oldu.

Sonra kendileri de birer Marksist olan iki önemli düşünür, Adarno ve Gramsci "Yeni Marksizm"in temellerini attı.

Marks''ın doğduğu ve fikirlerinin hayata geçeceğini umduğu Avrupa''ya sosyalizmi, vura vura, kıra kıra Rus tankları getirdi. Almanya''yı ikiye böldü, ortasına duvar çekti.

Sosyalist devletler diktatör ve acımasızdı.

1991''den sonra kâbus bitti.

Bu arada Avrupa, kendi içinde doğan Marksizm''le, yine kendi içinde doğan kapitalizmi (Marks''ın büyük düşmanını) "Toplum Sözleşmesi" bağlamında demokrasi ve hukuk devleti çatısı altında buluşturdu. Adını "Sosyal Demokrasi" koydu. Sosyalistler, zihinlerinin bir tarafında Mars olduğu halde, demokrasinin ve liberalizmin devleti sınırlayan, bireye yer açan, bu özgürlükçü çocuğuna, ne yardan ne de serden geçemedikleri için yeni "Demokratik sosyalizm" dediler.

Artık neresi sosyalistse?

Bu açıklamalardan sonra gelelim Atatürkçülük-sosyal demokrasi ilişkisine. Benzer ve ortak tarafları var demiştik. Lakin bizdeki sol aydınlar, Atatürkçülük/Kemalizm eşittir sosyal demokrasi değil de "sosyalist demokrasi" demekteler. Dolayısı ile de Kemalizm''i sosyalizme bağlamaktalar.

Müsaadenizle ben de soruyorum: Efendiler! Bu söylediğiniz gerçekse, Atatürk sosyalistse, muhafazakârlara, milliyetçilere, liberallere ve dahi tüm öteki düşünceleri benimseyenlere Kemalizm''i/Atatürkçülüğü yasaklıyor musunuz? Yasaklamıyorsanız, bütün bir toplumu tek bir ideolojide buluşturmanın sihirli formülünü buldunuz demektir. Sizi tebrik etmek isterim. Yok, bulamadıysanız, bırakın herkes nasibini alsın derim.

Her görüşten insanın kendini Atatürk''le ilişkilendirmesinin kime ne zararı var?

Bu nasıl bir akıl ve mantık?

Bütün liberalleri bozguncu, bütün muhafazakârları, dinci ve karşı devrimci, bütün milliyetçileri, faşist ilan ederseniz nasıl ulus/millet olacağız?

Bu toplumun filozofları yok. Düşünce sefaleti, ekonomik sefaletin önünde gidiyor.

Yazarın Diğer Yazıları