Katledilen 'karşıt görüşlü' Fırat olunca!
Fırat Çakıroğlu'nun katledildiği kamera görüntüleri 'iş yoğunluğu' sebebiyle mahkemeye iade edilmiş… İade eden kurum TÜBİTAK… Bir de akıl vermişler mahkemeye: "Emniyet Genel Müdürlüğü'ne, Jandarma Genel Komutanlığı'na veya Adli Tıp'a gönderebilirsiniz…"
Adına 'güçsüzlük, sahipsizlik, garibanlık, kimsesizlik, zenci veya öteki muamelesi' ya da ne derseniz deyin dramatik bir durum… Katledilen ülkücü olunca iş çok rahatlıkla savsaklanabiliyor… Zaten 'karşıt görüşlü'ydü, niye ve neye karşıttı, o da fazla önemli değildi!..
***
Burası Türkiye ve devir 'adamına göre muamele' devri… TÜBİTAK'ın işleri çok yoğunmuş!.. Aynı kurum yememiş içmemiş, işi gücü bırakıp ne de kolay ve hızlı karar vermişti tapelerin montaj olup olmadığına değil mi? Tabii muhataplar 'devletlû' olunca akan sular dururdu!.. Ama isterse Fırat'ın kanı hâlâ aksın!..
Hatırlatalım o zaman 'Bak yeğen! Mesele TÜBİ or not TÜBİ'de yazdıklarımızı: TÜBİTAK nihayet kararını verdi ve mâlûm kasetlerin montaj olduğuna hükmetti... Meğer konu 'heceleme' yöntemiyle halledilmiş!.. Ankara Hayvanat Bahçesi Müdürü'nün geçen ay Müdür Yardımcısı olarak atandığı TÜBİTAK bu... Devlet kurumu... Boru değil yani... Pandanın 'pan'ından ne çıkacağını, hangi kelimelerin türetileceğini en iyi onlar bilir!..
Hiçbir teknik incelemeye gerek olmadan, o keskin kulaklarıyla dinler dinlemez, 'hislenme' yöntemiyle kasetin 'montaj' olduğuna hükmeden 'Sanayi, Teknoloji' ve dahi 'Bilim' Bakanı haklı çıkmanın verdiği gururla konuşuyor: "Meselâ 'sıfırlandı mı' kelimesini 'ta-ma-men sı-fır-lan-dı-mı' diye keserek yapıştırmışlar!.."
Gayet net anlaşılıyor... Buluyorsunuz herhangi bir konuşmayı, meselâ "Ulan hepiniz oradaydınız be" cümlesinden 'lan'ı kesip alıyorsunuz... "PKK'yla masaya oturan şerefsizdir" cümlesinden 'ma'yı ve diğer farklı konuşmalardan işinize gelen heceleri teknoloji marifetiyle çekip koparıyorsunuz... Ondan sonra da heceleri birleştirmek suretiyle iftira destanları yazıyorsunuz!..
Bakan'ın dediği gibi, yapanlar 'acemice' yapmışlar... Baksanıza yüksek bilim organımızın gözünden kaçmamış... Biz ülke olarak çok fazla patent, çok fazla marka, çok fazla telif üretemesek de bu konularda kül yutmayız!.. Kardeşlerim burası ciddi bir devlet kurumu, TÜBİTAK'ın ortasındaki 'Bİ' Bilal'in değil, 'bilim'in 'Bİ'si ekmek çarpsın... Neticede mesele 'TÜBİ or not TÜBİ'!.."
***
Rahmetli Galip Erdem sağ olsaydı 'Ülkücünün Çilesi'ni bir daha yazardı herhalde… Bu nasıl kahredici bir gerilemedir ki hayatın her alanında kendisini hissettiriyor… Devletin bir kurumu, bu kadar göz önündeki bir dâvâyla ilgili bile "Biz çok yoğunuz, başka kapıya" diyebiliyor…
Ortada planlı siyasî bir cinayet var ama ilgili kurum çok yoğun!.. İnsan merak ediyor, tapelerin de montaj olduğuyla ilgili mesai çoktan bittiğine göre ellerinde hangi işler var, daha önemli?
"Benim kriptolu telefonlarımı bile dinlemişler" sözü bu ülkede sarfedilmiştir… Dönemin Adalet Bakanı 'Alevî hakim'li konuşmasını ikrar etmiş ve savunmuştur… Egemen Bağış'la Bakara-makara yapan gazeteci işinden kovulmuş, özür dilemiştir… 'Alo Fatih'li diziler hayata geçmiştir, reddedilmemiştir…
Olsun fark etmez, TÜBİTAK tapelerin montaj olduğuna hükmetmiştir… Ne diyordu ilgili raporda: "Yapılan spectrum incelemesi sırasında tespit edilen kaydın içinde gözlemlenen çok sayıda çıkıntı, bu kaydın çok sayıda farklı kayıttan yararlanılarak oluşturulmuş bir montaj olduğunu ortaya koymuştur..."
Mesele 'hayırsever iş adamları, kriptolu telefonları dinlenen devlet büyükleri, Google üzerinden milletimize din-iman öğreten Bakara-makaracılar ve diğerleri' olunca ne kadar hızlı işliyor adalet!.. Ama katledilen ülkücü olunca iş yoğun!..
Evet evet, rahmetli Galip Erdem yaşasaydı 'Ülkücünün Çilesi'ni baştan yazardı… 'Adamına göre muameleden Fırat'a göre muamele'ye geçilmediği sürece de bu çile devam edecek…