Karanlık Çağ
Tarih boyunca “yüksek kültür” inşası için çabalayan insanoğlu, kendi faydası söz konusu olduğunda ötekinin hakkını gasp etmekten geri durmamış ve tarihteki pek çok eserin harcı kanla yoğrulmuş. Dağ başlarına heykeller dikip tanrılık taslayanlar, piramitler dikerek mezarlarını altınla dolduranlar, komşularını geniş otlaklardan ve ticaretten uzak tutmak için kilometrelerce uzunlukta surlar dikenler ve daha pek çokları insan istismarıyla var olmuşlardır.
Günümüz dünyasında zulüm ve istismar karşısında, inkâr ve iftira yolunu seçen egemenler ise tarih boyunca yaşamış bütün zalimlerden daha zalim olduklarını ispatlamış bulunuyorlar. İnsan aklının alamayacağı kadar şeytani bir serinkanlılık içinde bebeklerin, kadınların, çocukların ve sivil erkeklerin hunharca bombalanmasını meşrulaştırmaya çabalıyorlar.
Geleceğin tarihçileri tarafından muhtemelen “karanlık çağ” olarak anılacak 21. Yüzyılın bu ahlaksız egemenlerini kelimelerle tarif etmek mümkün değil, çünkü daha onları tanımlayacak kelimeler icat edilmedi!
***
Bir arabacının, yürüyemeyecek haldeki katırını vahşice kırbaçlamasına dayanamayan ve hayvanın boynuna sarılarak hıçkıra hıçkıra ağlayan, merhamet dileyen filozof Friedrich Nietzsche’nin, insanoğlunun varlığı ve kültür üzerine söylediği sözler acımızı dindirmese bile, beynimizdeki yangına birkaç damla su serper mi? Filozof bir defasında şöyle demiş: “Bizim ‘yüksek kültür’ dediğimiz hemen her şey gaddarlığın spiritüalizasyonuna ve yoğunlaştırılmasına dayanır. Benim önermem şu: Vahşi hayvanlar hiçbir zaman dinlenmeye çekilmemiştir, o yaşamaktadır, gövermektedir, o sadece tanrılaşmıştır.”
Sanırsınız ki, Nietzsche bu sözleri, dünyaya özgürlük, demokrasi ve uygarlık dağıttığını iddia eden günümüz egemenleri (ben egemen diyeyim siz tiranları anlayın) ve onların temsil ettikleri sözde yüksek Batı kültür ve uygarlığı için söylemiş. Trajik ölümüyle de insan zihninde yer eden filozofun “vahşi hayvan” vurgusu aslında azıcık düşününce “hayvandan aşağı” diye de nitelenen insanları çağrıştırıyor.
***
Sözde yüksek kültür ve uygarlığın mümessili vahşilerin hâkimiyetindeki bir yüzyıla girmiş bulunduğumuzu artık bütün insanlık da idrak etmiş görünüyor. Şimdi şu an, birkaç saat sonra, yarın, bir ay sonra veya bu yüzyıl boyunca güneş artık eskisi gibi doğmayacak sanırım. Bu sebeple 21. Yüzyılı karanlık çağ olarak tarif etmemiz yeterli gelmeyecek. Sonu “kıyamet”le bitecek bir döneme girdiğimiz o kadar açık ki yapacak tek bir şey kalıyor, kıyamete hazırlanmak! Yani “düşmana düşmanın silahlarıyla karşılık vermek!”
Çünkü artık, karanlık çağ tiranlarının “mazlum” ve “masum” kelimelerini “kurbanlık” olarak anladıkları bir zamanda yaşadığımız açıkça ortada. Mezbahaya tıkılmış kuzular gibi kurban olmayı beklemek bu zalimliğe rıza göstermek yani ortak olmak anlamına geliyor. Ve artık Mehmet Akif gibi haykırmak gerekiyor: Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem / Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem / Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım / -Boğamazsın ki / -Hiç olmazsa yanımdan kovarım / Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam / Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam / Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale / Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale! / Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum / Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum / Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim / Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim / Adam aldırmada geç git diyemem aldırırım / Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
////////////////
Ahlâki Sinsilik!
++++
Liderin kendisine en çok bağlı Bercht’in, Stalin’in kurbanları üzerine yaptığı bir yorum düşündüğünden daha kötü şakaya benziyordu: “Ne kadar masum olurlarsa” diye yazdı, “vurulmayı o kadar çok hak ediyorlar.”
Norman Davies, Avrupa Tarihi, sayfa 543.