Kara büyü ve yağmacılık dürtüsü!

Kenya’da ABD’nin desteklediği “Turuncu Demokratlar” devlet başkanlığı seçimini tanımadı ve isyan hareketi başlattı. Çıkan olaylar sırasında halk yağmaya başladı. Fakat başkent Mombasa’da hırsızlık yapanların hastalandığı ve aniden öldüğü, çalınan mallara kara büyü yapıldığı yolunda söylentiler çıktı. Derken kara büyüye inanan yağmacılar birer birer kendilerini ele vermeyecek yöntemlerle çaldıkları malları iade etmeye başladı!

* * *

Türkiye’yi yağma eden hırsızlardan kaçına hesap sorulabildi? Bir iki sembolik isim dışında yüzde 90’ı yargı önüne bile çıkmadı. Yağmaya hâlâ devam ediyorlar. Kara büyü gibi bir korkuları da yok. Suç ve ceza onlar için değil, küçük hırsızlar için düzenlenmiştir. Günah ise umurlarında bile değildir. Çoğunun öbür dünya veya Allah inancı yoktur ki günaha sevaba inansınlar! Maksada ulaşmak adına onlar için her yol serbesttir.
Peki neden böyle oluyor?
Çünkü “devletin malı deniz, yemeyen domuz”kabulü ne kadar kınanırsa kınansın, en geçerli bakış açısıdır. Zaten siyasi partilerde yer almanın gizli gayesi, devlet malı denilen pastadan pay kapabilmektir. Bunun için her parti kendine göre bir ideoloji benimser gibi görünür. Fakat iktidara geldiği an ideolojisini unutup parti üyelerini zenginleştirmeye bakar. Siyasi partiler aslında kâr payı dağıtan birer anonim şirkettir. Hatta çoğu zaman birer yağma ve gasp şebekesidir! İktidar olursanız kazanırsınız. Bazen muhalefette bile kazananlar vardır. Muhalefet görevini yapmamanız karşılığında iktidar sizi de görür!

* * *


Aslında devlet malı denilen mal, milletin malıdır. Malın devlet tasarrufuna alınmış olması, iktidara sahip olan grupların gücünü muhafaza etmek içindir. Halk, zaten kendisine ait olan malı, siyasi parti üzerinden kendi mülkiyetine almaya çaba sarf ettiğini düşünür. Bu sebeple suç veya günah işlemediği kanaatindedir.
Eh inançlılarımıza göre büyü yapmak da zaten günahtır. Dolayısıyla kara büyü de Türkiye’de işlemez!
Peki ne yapmalı? Vatandaşı, genel mülkiyet üzerinde pay sahibi yapmalı! İnsan kendisine kâr getiren bir malı çalmaz! Aksine korur. Bugün çalmak normal, çalmamak anormal hale gelmişse, sebebi, mülkiyetin belirli ellerde toplanması, geniş kitlelerin köleliğe mahkûm edilmesidir.

* * *


Mevcut siyasi partilerin oluşturduğu düzen, insanları partizanlığa zorluyor. Seçmen, kendi oyunu hisse senedi zannediyor. Seçimi kazanan partinin seçmeni, oyunu veya siyasi faaliyetini paraya, mevkiye dönüştürmenin çaresini arıyor. Hak etmediği makamlara talip oluyor veya yakınlarına çıkar sağlıyor.
Milletvekilleri seçmenlerini, bakanlar, başbakanlar ve hatta cumhurbaşkanları ise yakınlarını kayırıyor.
Son zamanlarda gazete yöneticileri ve bazı köşe yazarları, Başbakan ve Cumhurbaşkanı tarafından kayırılıyor! Hiç itiraz etmiyorlar! “Basına adaletli davranın” diye uyarıda bulunmak şöyle dursun, kendi konumlarını kuvvetlendirmek için yağcılık edebiyatını geliştiriyorlar! (Serdar Turgut’un Fehmi Koru yazısına bakınız.)
Herkes, kendisinin kayrılmasını istiyor!
Demek ki, her şey toplumun kendi vicdanında adaletli olmasıyla başlar.
Demek ki, her işten önce, “iyiliği emreden, kötülüğü defeden” bir nesil, bir insanlık ordusu yetiştirmek gerekmektedir! Ve bu orduyu devletin başından, muhtarına kadar iş başına getirmek.

* * *


Pir Sultan Abdal’ın deyişiyle,
“Şeriat evinde yetip bitmeyen
Tarikata girse Müslüman mı olur?”
Bugün, farz olmasına rağmen hayatında bir defa Kurân okumadan tarikata giren veya bir siyasi partiye oy vermekle İslâm’a oy verdiği duygusuna kendisini kaptıran Müslümanların durumu, bir boşluğu doldurmak içindir. Ama o boşluk manevi açlıktan ziyade maddi açlıktır! Yağmacılık dürtüsüdür!

Yazarın Diğer Yazıları