Kapata kapata büyümek!

Ne olurdu MHP'yi yönetenler, seçmenler arasında kadın-erkek makası en açık partinin kendi partileri olduğunu merak etselerdi? Son seçimlere göre erkek seçmenler arasında oy yüzdesi yüzde 14.9 görünürken, kadın seçmenler arasındaki oy yüzdesi yüzde 9.3... Diğer partilerde cinsiyetler arasında böyle uçurum yok... Teşkilat kapatmak gibi öncelik varken buna kafa yormak olmazdı değil mi?

Area firmasının araştırmasına göre, yaş grupları baz alındığında MHP en yüksek oy oranına 18-24 yaş arasında ulaşmış... Bu gruptaki oy oranı yüzde 19.7... Yaş yükseldikçe oy oranları düzenli bir biçimde düşüyor... 65 yaş üstüne geldiğinde ise ancak yüzde 6.3 seviyesini tutturabiliyor... Ne olurdu MHP'yi yönetenler, ilk gençlik heyecanı atlatıldıktan sonraki yaşlarda oyların neden gerilediğini analiz etmeye çalışsalardı? 'Parti içi iktidarı elde tutma' hedefi her şeyden daha önemli olduğu için mi bu konulara vakit ayrılmazdı?

Söz konusu araştırmada seçmenin yüzde 71.6'sı kendisini tanımlayan kimliklerden birisi olarak 'milliyetçi'yi, yüzde 18.9'u ise 'ülkücü'yü işaretliyor... Garabet partiler arasında dağılımda başlıyor... AKP seçmeninin yüzde 51.3 kendisini aynı zamanda 'milliyetçi' olarak tanımlıyor... Hatta hatırı sayılır bir kısmı da 'ülkücü'... Ne olurdu MHP'yi yönetenler, millî varlığımız tarihindeki en yüksek riske maruzken bile, bunun sorumlularının hâlâ 'milliyetçiler'den bu denli oy devşirmesine odaklanıp, çözüm arayışına girselerdi? 'Muhalif veya hain' tehlikesi bunlardan daha tehlikeli görüldüğü için mi?

***

İnsanlar görmek isterlerdi MHP yönetimini Kocatepe'den sekiz şehit cenazesi kaldırılırken... Duymak isterlerdi partinin geleceğiyle ilgili düşündüklerini, varsa projelerini... Ayak sesleri daha da şiddetlenen 'Başkanlık sistemi' ve 'çift turlu-dar bölgeli' seçim sistemi hakkındaki tedbirlerini...

Haksız da sayılmaz insanlar, eğer Türkiye'de yapısal değişikliklere gidilecekse, bu ancak 'milliyetçi seçmenin onayı'yla olur... MHP'nin 'inandırıcılık kapasitesi', yapısal değişikliklerin önünü açacak veya tıkayacak... Pozisyon bu denli kritikken, partinin öncelikleri neler?

Teşkilat kapatmak mı? Kırgınlıklara, küskünlüklere yenilerini eklemek mi? İktidar partisi, siyasî amaçları uğruna, mazisi kendisine değil eleştiri, doğrudan hakaretle geçmiş tipleri partisine doldururken ve onlara makam dağıtırken, vehimlerde dolu bir atmosferde kendi insanını kıra kıra aslında kendi sonunu hazırladığını fark etmemek mi?

***

Ülke tarihinin en önemli virajlarında savrulurken milliyetçilerin hapsedildiği gündeme bakın!.. Karamsarlığa düşmüş gönülleri açmayı değil, teşkilatları kapamayı konuşuyorlar... Yapılanı değil, yıkılanı, taş üstüne taş konulmasını değil, var olana kırılmasını tartışıyorlar... 'Nasıl iktidar oluruz?' sorusuna değil, "Mahkemedeki kurultay toplama dâvâsına Saray müdahale eder mi?" sorusuna odaklanıyorlar... Ve ne yazık ki etmesi için beklenti içinde olanlar bile var...

Doğu Bloku yıkılırken iyice pekişen "21. Asır Türk asrı olacak" hayali, içinde bulunduğumuz asırda Türkiye Cumhuriyeti'nin bekâ problemiyle takas edilmeye yüz tutmuşken, Türk milliyetçiliğinin düştüğü durum gerçekten izahı zor bir durum...

Milliyetçiler şu anki Türkiye denkleminin siyasetteki en pasif oyuncuları... 'Muktedir' desen değiller, 'müdahil' desen değiller, 'murakıp' desen değiller, sadece 'muzdarip' görünmek de yetmiyor... Peki milliyetçiliği bu dramatik pozisyondan çekip çıkarması gerekenler ne yapıyor, işte problem tam da burada...

Şu durumdayken bile elindeki yetkiyi kendi insanını kırmak ve onun teşkilatlarını kapamakta arayan bir anlayış, seçmenin içindeki en büyük grup olan milliyetçileri ve sonra da diğer seçmen gruplarını kucaklayabilir mi? Bırakalım başkalarını, kendi insanına gelecekle ilgili ümit vaat edebilir mi? Seçimlerin oluşturduğu moral bozukluğunu, gelecek endişesini ve 1 Kasım'da ortaya çıkan travmayı atlatabilir mi?

Bütün bu 'şerler'den bir tek 'hayır' çıkıyor... O da 'değişim'in nasıl da hayatî bir ihtiyaç olduğunu belgeliyor...

Yazarın Diğer Yazıları