Kaosun asıl hedefi rejimi değiştirmek!

Bütün yurtta eş zamanlı olarak, PKK terörünü protesto gerekçesiyle girişilen eylemlerin HDP bürolarına veya Kürt olduğu bilinen veya zannedilen vatandaşlara saldırıya dönüşmesinin, bilinçli ve kontrollü bir organizasyon işi olduğuna dair çok önemli iddialar var.

Önce şunu tespit edelim, evet ülkücüler de terörü protesto yürüyüşleri yaptılar ama bunu hiçbir yerde şiddete dönüştürmediler.

Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanı Olcay Kılavuz da Türk gençliğine seslenerek, "Bu süreçte kendinizi bir anda kargaşa ve kaos ortamı içinde bulabilirsiniz. Son derece soğukkanlı ve sakin olup provokasyona asla ve asla gelmeyin. Bizim ten, renk, memlekete bakarak insanları ayrıştırmamız söz konusu dahi olamaz" dedi.

***

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin şu sözleri, durumu biraz açıklıyor:

"Türk-Kürt düşmanlığı için provokasyon yapan, fırsat kollayan, ortam yoklayan mihrakların kurguladıkları oyunlara düşmemek, yazdıkları senaryolara alet olmamak asıldır. Milliyetçi-Ülkücü Hareket titiz davranacak, karanlık mahfiller tarafından organize edilen anonim kalabalıkların dümen suyuna girmeyecektir."

Kimdir bu karanlık mahfiller?

HDP bürolarına yönelik saldırıları AKP'nin kurduğu Osmanlı Ocakları'nın yaptığı iddia ediliyor. MHP Kütahya Milletvekili Alim Işık, "Bu şiddet olayları, terör örgütünün istediği ortam zaten. Bu bozkurt işaretini yaparak siyasi parti binaları ile medya binalarını basanlar, adına Osmanlı Ocakları dedikleri ve yeni Osmanlı hevesiyle Türkiye'yi 13 yıldır uyutanların destekledikleridir. Ülkü Ocakları'yla, MHP ile yakından uzaktan zerre kadar bağlantıları yoktur" dedi.

Peki yurt genelinde bütün şiddet eylemlerin birbirine benzemesi, taksi şoförlerinin ön kaputa astıkları bayrakların bile tek tip olmasının hikmeti nedir?

Eski MHP milletvekili Özcan Yeniçeri, Zaman gazetesine "Öyle görünüyor ki önümüzdeki süreçte devlet kontrollü, istihbarat kontrollü bir şiddeti gündeme getirecekler. Onun için herkesin dikkatli olması, şiddete başvurmaması gerekiyor" diye bir açıklama yaptı.

Çok vahim bir iddia değil mi?

***

Bütün bu olaylardan ve görüşlerden benim çıkardığım sonuç ise şöyle:

Açıkça görülüyor ki şiddet eylemleri ile kontrollü bir kaos hatta kontrollü bir iç savaş ortamı oluşturmak isteyenlerin hedefi, seçimle veya seçimsiz, ne pahasına olursa olsun Türkiye'nin rejimini değiştirmektir. PKK da bu proje için aynı merkez tarafından kullanılmaktadır. Bu merkez yurt içinde gibi görünüyorsa da kumandası dışarıdadır. İçeride iş birlikçileri vardır.

"Seçimlerin sonucu ne olursa olsun seni başkan yaptıracağız" sözleri, söz konusu şiddet eylemlerini yapanların bazılarının, en azından kendilerine verilen rolün bilincinde olduğunun delilidir. Hürriyet gazetesine baskın üstüne baskın ve muhalif yazarları susturmaya dönük kampanya da aynı merkezden planlanmış olabilir. Burada soruşturma başlatan savcıları değil üç-dört ay önceki köşe yazıları sebebiyle yazarlar hakkında şikâyette bulunanları kastediyorum. Bir yazıda hakaret olduğunu iddia etmek için üç dört ay beklenir mi? Bir yazıda hakaret varsa, bu, üç-dört ay sonra mı anlaşılır?

Kaos ortamı için düğmeye basılırken, gerçekleri yazmaktan çekinmeyen yazarların da bir kulp bulunarak veya ölümle tehdit edilerek aynı zamanlamayla baskı altına alınması tesadüf olabilir mi?

***

Türkiye'ye, şeytanın bile aklına gelmeyecek derecede karmaşık bir tuzak kurulmuştur.

Bu durumda bütün vatandaşlara düşen, sağduyuyu elden bırakmamak, hangi etnik kökenden, mezhepten veya görüşten olursa olsun birbirine sarılmak ve büyük tuzağı bozmaktır.

Yazarın Diğer Yazıları