Kale kapısını düşmana açanlar!
Batı Basını neden taraf?
Soruyu Milliyet Gazetesi’nden Kadri Gürsel soruyor:
“Batı medyasının, özellikle de Amerikan ve İngiliz basınının, kendisini profesyonel gözle takip ettiğimiz son 20 yılda, Türkiye’deki seçim süreçlerinde bir siyasi partiden yana bu kadar taraf olduğuna hiç tanık olmamıştık. Türkiye’deki parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini okurlarına aktarırken nesnel ve dengeli olma gereğini duymadığını gördüğümüz bu basının, bir siyasi partinin uluslararası propaganda bürosu gibi çalıştığını söylemek çok da abartılı olmaz. Bu taraftarlığın nedenlerini ve bunun demokrasimiz için içerebileceği riskleri çözümlemek gerekiyor.
Propaganda yazılarının en fütursuzlarından biri Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesinden bir gün önce Washington Post’ta ’Müslüman Demokrasisi İlerliyor’başlığı altında yayımlandı. Jackson Diehl imzalı makalede, cumhurbaşkanlığı krizi boyunca AKP’nin sadece demokrasiden yana değil ama aynı zamanda uzlaşma ve ılımlılıktan yana tavır aldığı öne sürüldükten sonra ’Türkiye, ABD’yle, laik Türk politikacıların büyük çoğunluğundan daha fazla dost olan bir cumhurbaşkanına sahip olacak. Ona hoş geldin demek gerekmiyor mu?’deniyordu.
Başta CHP ve MHP olmak üzere ulusalcılar, ABD ve AB karşıtlığında adeta eski Milli Görüş çizgisine savrulurken, AKP bu iki global aktörle pragmatik ilişkiler kurmayı başardı. Buna AKP’nin Türkiye’nin uluslararası ekonomik sisteme entegrasyonunu sürdürmesi de eklenince, bu iki global aktörün gözünde AKP, Türkiye’de diğerlerine göre tercih edilir bir siyasi güç oldu.
Düne kadar AKP’yi genellikle ’ılımlı İslamcı’, ’neo-İslamcı’, ’eski İslamcı’veya ’İslami kökenli’diye tanımlayan Amerikan ve İngiliz basınında bu parti için, AKP’nin de duymaktan hoşnut olacaklarını sandığımız ’Müslüman demokrat’tanımının giderek artan oranda kullanıldığını gözlemliyoruz.”
* * *
Aslında sorunun Türkiye medyası için de sorulması gerekirdi. Fakat bugüne kadar AKP’ye tam destek vermiş olan Milliyet gazetesinde, “Batı Basını neden AKP’yi destekliyor?” sorusunun sorulabilmesi ve yayınlanması da önemli bir adım.
Bu soru seçimden önce sorulabilse ve insanların birazcık düşünmesi sağlanabilse idi sonuç ne olurdu?
Küresel sermaye ve içerdeki uzantıları Türkiye’nin AKP tarafından yönetilmesinden memnun Çünkü küresel sermaye, İstanbul’daki son Yatırım Danışma Konseyi toplantısında Türkiye’nin enerji sektörünün tamamına el koymaya karar vermişti. Bunu AKP sayesinde yapacaklar.
Electrolux’un Türkiye Genel Müdürü Nevio Pollesel, “İyi bir avcı silâhı dolu beklemeli. Üzerinden ne zaman bir kuş geçeceği belli olmaz. Biz de öyle yapıyoruz” diyordu..
İngiltere’nin Financial Times gazetesinde 7 Aralık 2006 tarihinde, Vincent Boland ve Paul Betts, “Türk Lokumu” başlıklı yorumda “Bankalarımız İstanbul’da çok ciddi miktarlarda alımlar yapıyor” diyorlardı.
AKP’nin Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek de enerji sektöründeki özelleştirmenin tamamlanacağını seçimden bir gün önce söylemişti. Ne de olsa Amerikan elçiliğinde dört yıl çalıştı. Ona güveniyorlar!
Türkiye’yi ele geçirmek, başka nasıl mümkün olabilirdi. Kaleyi dışarıdan yaptıkları saldırılarla ele geçiremediler ve içerden çökertmeye bakıyorlar. Bunun için de kalenin bütün kapılarının ardına kadar açılması lazım. Kale kapılarını AKP açtığı için Batı basını onlardan yana! Bu kadar basit bir gerçeğin halktan gizlenebilmesi için türban meselesi yetiyor da artıyor bile. Türkiye’yi Hıristiyan Batı’ya teslim eden kadro, alnı secdeli Cumhurbaşkanı sloganıyla seçim kazanıyor.