Kadın cinayetleri nasıl önlenebilir?
Dünya salgın bahanesiyle yeniden kurgulanmak istenirken, Türkiye bu kaos içinde bütün ülkelerden daha ağır bir ekonomik bunalım yaşıyor, bağlı olarak da sosyal sorunlar katlanarak büyüyor.
Türkiye''de kadın cinayetleri veya kadına yönelik şiddet eylemlerinin bu kriz ile büyüdüğünü düşünmüyorum. Zira bir gazeteci olarak ekonominin iyi durumda olduğu dönemlerde de bu tür cinayetlerin işlendiğini veya kadına şiddet uygulandığını biliyorum.
Uzun yıllardan beri gerek Anadolu Ajansı gerekse diğer ajansları her gün takip eden gazeteciler, bültenlerde bir veya birkaç vesikalık kadın fotoğrafı gördüğünde daha yazılı metni okumadan bunların kadın cinayeti haberi olduğunu anlar ve içini bir çaresizlik kaplar...
Geçmiş yıllarda, kadın cinayetlerinin asıl sebebini kadın ve erkek arasında son dönemlerde oluşan kültür farklılığına bağlamıştım. Kadınlar modern televizyon kültürüyle erkekler ise klasik kahvehane kültürüyle yetişiyor. Bu ikisi arasında sosyal psikoloji olarak uçurumlar var. Tabii sorunun bilimsel olarak araştırılması gerektiği üzerinde de durmuştum.
***
Konuya psikiyatri açısından ışık tutan bir kadın yazar var. Romanlarından uyarlanan "Doğduğun Ev Kaderindir", "Kırmızı Oda" ve "Masumlar Apartmanı" dizileriyle adından söz ettiren psikiyatrist yazar Dr. Gülseren Budayıcıoğlu, telekonferans yöntemiyle Anadolu Ajansı muhabiri Yasemin Kalyoncuoğlu''nun sorularını cevaplandırdı.
Budayıcıoğlu, özetle şu tespitleri yaptı:
"Milyonlarca yıldır devam eden bir insanlık tarihi var ve bu tarih boyunca kadın ve erkek hiçbir dönemde eşit olmadı; erkek, her zaman dünyanın efendisi konumunda oldu. Eski nesil kadınlar, erkeklere ''efendi'' diye hitap ederdi. Bugün diyor ki kadınlar, ''Artık ben kölelikten çıkmak için yeteri kadar mücadele ettim ve etmeye devam edeceğim''. Bu konuda bir sınır tanımıyor kadınlar. Maddi, manevi, saygınlık, itibar hepsini kadın çok kısa sürede elde etti.
Ancak ''kolektif bilinç dışı'' dediğimiz bir şey vardır yani kuşaktan kuşağa nakledilen bilinç dışı kodlar, bilgiler. Hem erkekler hem kadınlar halen bu kodlarla yaşıyoruz. Bunlar bizim beynimizde... ''Kim öldürüyor'' diye baktığımızda, eğitimli, kültürlü, saygın, toplumda kendine bir yer edinebilmiş erkeklere, katillerin arasında pek rastlamıyoruz. Demek ki kültürel düzeyi düşük, hayata yeteri kadar tutunamamış, başarılı olamamış, kendini hayata kabul ettirememiş insanlarda bu vahşeti daha çok yaşıyoruz. Ne diyorlar? ''Sen bana bunu nasıl yaparsın, sen kimsin, sen kim olduğunu zannediyorsun, haddini bil. Sen kimsin de efendine, böyle saygısızlık ediyorsun, özgürlük ne demek, ben bilirim ne demek, beni terk etmek ne demek ya...'' diyorlar...
Konuşan kim? Bin yıl önceki erkeğin sesi bu. Çünkü bu yazılımlar bin yıllar içinde oraya yazıldı. Bunları, kendimizi bilinçlendirerek, eğiterek, farkındalık geliştirerek silebiliriz.
Kadınlar, erkeklerle ilişkilerinde çok dikkatli olmalı. Çünkü biz, eski biz değiliz. Yani erkekleri ''efendi'' olarak kabul edip, ''köleliği'' benimseyen kadınlar değiliz artık. Erkekler de artık tahtlarının sallandığının farkındalar. Büyük bir öfke biriktirdiler içlerinde, bunu da anlayalım, empati yapalım. Kadınlar, o öfkenin kurbanı oluyor. Aslında o adamın öfkesi, öldürdüğü kadına değil, bütün kadınlara, hepimize…"
***
Peki, kendisini kadının efendisi zanneden, efendiliği kabul edilmeyince cinayet işleyebilen erkekler eğitilebilir mi? Bu konuda medya üzerinden toplumsal bir farkındalık oluşturulabilir. Bu da müzikle, sinemayla ve televizyon dizileriyle sağlanabilir. Yeter ki, kültür endüstrisinin böyle bir hedefi olsun...