İyi ki sen varsın
Bundan 20 gün kadar önce Ankara'da Solfasol ve Dışkapı'da çok zor şartlarda hayata tutunmaya çalışan yaklaşık 2500 Özbek kardeşimizin dramını taşımıştım sütunuma... Afganistan'dan göç etmiş kardeşlerimizdi ve kentsel dönüşüm öncesi yıkıma terk edilmiş gecekondu bile diyemeyeceğimiz evlerde yaşıyorlardı...
6-7 yıldır burada yaşıyor olmalarına rağmen geçici de olsa kimlikleri yoktu, tedavi hakları yoktu, okula gidemiyorlardı... ANDA adıyla kardeşliği ete kemiğe büründüren bir avuç gönüllü el attı meseleye... Biz de sütunlarımıza taşıdık... 'Devlet yoksa, ben varım, kardeşin var' dedik ve seslendik:
"Şimdi o Özbek çocuklar bizi bekliyor... Allah için 'en sevdiklerimizden' vermemizi, kimimizin sıcak bir çorbasını, kimimizin şifaya aracılık eden elini, kimimizin kardeşçe tebessümünü... Kardeşlerimizin feryadını Ankara'da bunu idrak edenler duymazsa kimse duymaz... O yüzden 'paylaşan el' olalım... Vatansız kalmanın ne demek olduğunu o kardeşlerimize hissettirmeyelim, varlığı da paylaşalım, yoksa yokluğu da..."
Sonra güzel şeyler oldu... Artmasını ümit ettiğimiz 'paylaşan eller' harekete geçti... Gönüllü doktorlarımız çıktı geldi... 'Ben okuma yazma öğretebilirim' diyen üniversiteli kardeşlerimiz...
Büyükçe bahçesi olan bir gecekondu kiralandı... Onlarca yıldır bu harekete hep veren bir ağabeyimiz etrafın tel örgüsünü yaptı... Gecekondunun içi onarıldı, boyandı... İki sınıf yapıldı... Odanın birine muayene ve tedavi için hasta yatağı kondu... Bir bölüm de yiyecek ve giyecek yardımlarına ayrıldı...
Hayırseverlerin yardımıyla okul sıraları yerleştirildi, kitaplar, defterler, kalemler alındı... Gecekondunun bahçesine de sıralar kondu... Özbek çocuklar neşe içinde bahçeye çiçekler ektiler... Ve gecekondudan imal edilmiş o çok yetersiz ama sevimli okula müthiş bir isim verildi: Aziz Sancar Okulu...
Dram sürüyor tabii ki... Asıl olan devleti harekete geçirerek, bu probleme köklü çözüm bulabilmek ama o olana kadar da bu kardeşlerimizi ayakta tutabilmek ve özellikle çocukları başka yollara düşmeden kurtarabilmek...
Buradan Ramazan'ı da fırsat bilerek onların elini tutan herkese teşekkür etmek istiyorum... Kardeşliğin ve dayanışmanın nasıl olması gerektiğini ispatladılar... Artık gülmeye başlayan her Özbek çocuk yüzünde payları var... Hastaneye götüremedikleri yatalakların bile şimdi bir ümidi var...
Belki yapılan yapılması gerekenin çok az bir kısmı ama olsun çok güzel bir başlangıç gerçekleşti... 'Asyalı ürkek ceylanlar'ın yüzündeki tebessüm gönüllülere bundan sonrası için şevk veriyor...
Ülkemizde değişik yardım kuruluşları var... Bunlar genellikle grup aidiyeti içinde davranan siyasî oluşumlar... Ne acıdır ki, milliyetçilerin o çapta bir yardım kuruluşu yok... Uluslararası yardım kuruluşu ise hiç yok... Durumdan vazife çıkaran 'çoban ateşi' gibi yapılar mevcut... Telafer Türkmenleri için kendilerini sebil eden Türkmenevi yöneticileri gibi... Ya da Bayır Bucak'a kan ter içinde yetişmeye çalışan, su taşıyan kahramanlar gibi...
Dileriz bu örnekler, uluslararası çapta bir yardım kuruluşunun gereğini her milliyetçiye öğretir... Çünkü birçok ön yargıya göre Türk eziyet görürken de, evsiz yurtsuz kalırken de hep yalnız bırakılıyor... Türk'ün yalnız bırakılması bile neredeyse ideolojik... Tam da bunun için bir fark ortaya konmalı... Tıpkı Solfasol'daki gönüllülerin kapıya dayanmış Suriyeli mazlum çocuğu diğer çocuklardan ayırmaması gibi...
İyi oldu... Daha da iyi olacak inşallah... Ramazan'la sınırlamaya gerek yok yardımları... Yapılacak çok iş var, mağdur ve mazlum kardeşlerimize her gün Ramazan...