IŞİD’den Büyük İsrail’e giden yol

Bir dostum, “Bu IŞİD denilen örgüt, Suriye’den gelen sığınmacılar arasında Türkiye’de örgütlenmiş, yani Türkiye’ye gelmiş olabilir mi?” diye sordu. Haberlerde ise “IŞİD sınırımıza dayandı” deniliyor!
Soruya, “IŞİD, zaten Türkiye’den gitmedir” diye cevap verdim. Dünyanın çeşitli ülkelerinden geldiler, Türkiye’de organize edildiler, silahlandırıldılar, askeri eğitimi olmayanlara eğitim verildi ve El Nusra örgütünün şapkası altında Suriye’de rejimi devirmeye gönderildiler. Türkiye’nin uyguladığı proje buydu.
Ancak militanları gönderenlerin organizasyonu başkaydı. IŞİD’i kuracak ve Türkmenlerin yerleşik olduğu coğrafyaya saldırarak, Kuzey Irak’taki Kürt devletine Kerkük’ü işgal etme fırsatı oluşturacaklardı. Bunun için Musul’a saldırdılar. Hafif silahlı 900 kişi kara yolundan arabaların arkasında seyahat ederek Musul’a girdi. Musul’un valisi Nuceyfi, Irak Başbakanı Maliki’nin devrilmesi için askerlere ricat emri verdi! Irak ordusu, tanklarını bile IŞİD’e bırakarak Musul’dan kaçtı. Şimdi Maliki’yi yeniden Başbakan yapmamak içir uğraşıyorlar. İran ise Maliki’nin düşürülmesi kararının Türkiye’de alındığını, IŞİD’e bu sebeple yol verildiğini söylüyor.

***

Peki ama Türkiye’nin Musul ve Kerkük’ün işgaline seyirci kalması nasıl sağlandı?
Bu da Türkiye’nin Musul Konsolosluğu’nun basılması ve oradaki Türklerin rehin alınması için IŞİD’e zaman ve zemin yaratılması ile mümkün oldu. Konsolos, binayı boşaltmak istediği halde, “IŞİD size zarar vermez” denildi. Anlaşılan o ki, olaylar başlamadan önce Türkiye’den IŞİD ile pazarlık yapanlar vardı! Hatta, IŞİD’in eylemlerine Türkiye’de karar verilmiş de olabilir. Ancak olayları planlayanlar, “Ramazan’da serbest bırakılacaklar” diyebilirdi! Bu da söylendi. Nitekim Ramazan’ın altıncı günü Türk şoförler serbest bırakıldı. Böylece, Türk kamuoyunun, hükümetin Musul ve Kerkük’e müdahale etmemesini anlayışla karşılaması sağlandı! Tayyip Erdoğan, “Muhalefetin sırtında yumurta küfesi yok” sözleriyle, rehinelerin hayatının tehlikeye atılmaması gerektiğini söyleyerek halk nezdinde bir haklılık sağladı. Halbuki konsolosluktaki Türkleri, işgali bile bile IŞİD’e teslim eden kendileridir.

***

Türkiye, 1997 yılında Kuzey Irak’ta, Erbil’de, 1. Türkmen kurultayını yapmıştı. Maksat, Irak’taki Türkmenleri toparlamaktı. Bu adımlar, bir sonuca bağlanamadı. Sebebi, Türkiye’nin Irak konusunda tam olarak ne yapacağını bilememesi, siyasi iktidarların, temel bir stratejiden yoksun olmalarıydı. Konuyla ilgili bütün görüşler, Genelkurmay’dan çıkmakta ancak, devletin diğer unsurları, bu politikaları desteklemek şöyle dursun, kösteklemek için kullanılmaktaydı. O sırada, Bazı gazeteler, Barzani ve Talabani’nin “Bağımsız devlet değil, federasyon istiyoruz” şeklindeki açıklamalarını, Türk kamuoyuna pompalayarak, meselenin boyutunu küçültmeye çalışıyordu. Şimdi ise Kürtlerin bağımsızlığı hak ettiğini yazıyorlar!
Türkiye, Kıbrıs’taki gibi bir çalışmayı Kuzey Irak’ta yapmış, Kuzey Irak’tan Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş gibi liderler çıkarabilmiş olsaydı, bu tabloyla karşılaşmazdı.
ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Pearson, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusu dahil Erzurum’dan Bağdat’a kadar uzanan toprakların tek bir ekonomik bölge olması gerektiğini söyledikten sonra, Barzani’nin İnternet sitesinde, “Bu coğrafya, siyasi olarak da tek bir bölge olacak, Türk askeri işgal ettiği Kuzey Kürdistan’dan çekilecektir” denilmişti. “Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail” projesinin hayata geçirilmesi için öncelikle bu coğrafyada, egemenliğin Türklerin elinden çıkması gerekmektedir! Yahudi ağırlıklı ABD yönetiminin emriyle, Türk subaylarının kafasına çuval geçirilmesinin sebebi de budur.

Yazarın Diğer Yazıları