İnce Kes Karşısı Görünsün
Ankara’da bir hukukçu ile tartışıyorduk. Dedi ki, “Farkındaysan bu münakaşa asla bitmeyecek. Çünkü her şeyin iki yüzü vardır, ne kadar ince kesersen kes!” Dinleyiciler arasındaki bir arkadaşımız, her zamanki hınzırlığı ile sözün üstüne atlayıp espriyi patlattı: “O kadar ince kes ki karşıdaki görünsün!”
Geçenlerde bir YouTube videosuna rast geldim. Derviş meşrep olduğu her halinden belli olan bir hanım önündeki fincanı göstererek muhatabına sordu: “Bunun kulpu hangi tarafta?” Muhatabı: “Sağda.” Tekrar sordu: “Bana göre?” Diğeri cevap verdi: “Solda.” Cevabı çok hoştu: “Size göre sağda, bana göre solda. İşte bütün kavga bundan kopuyor! Oysa yukarıdan bakan bir için o kulp ne sağdadır ne solda.”
Birkaç gün önce bir başka tartışmaya şahit olduk. Ölmüş bir kişinin arkasından, onun iyiliği ve kötülüğü üzerinde süren bir tartışmaya. Hâlâ devam ediyor. Zekâ pırıltısını 140 satıra sığdıran yetenekli bir kadının -eski adıyla- tivitleri çok keyif vericiydi. Öte yandan dolambaçlı laflarla sayfalar dolusu yazanlar ise çok sıkıcıydı.
Samimiyetle ifade edeyim ki, burada isim zikrederek taraf olup, tartışmalara dâhil olmaya hiç niyetim yok. Çünkü 68 Kuşağı’ndan nasıl bıkıp usanmış idiysem yaşı 60-65 civarında olanlar ile bizden sonraki kuşağın fikir tartışması sandıkları münakaşalardan da o kadar bıkmış bulunuyorum.
Sümer tarihçisi Muazzez İlmiye Çığ, “Sümer tabletlerinde, genç neslin ne kadar yozlaştığını, büyüklerine karşı ne kadar saygısız davrandıklarını okuyunca, gençlere bakışım değişti” mealinde bir şey söylüyor ya, onun gibi. Türkiye’deki tartışma konularını ve içeriklerini duyduğumda sanki beş bin yıldan beri aynı şeyi dinliyormuşum gibi geliyor.
Yazık zamanımıza. Nefesimize. İşgal ettiğimiz zihinlere. Bilhassa gençliğe. Ama kimin umurunda?
///////////////////
Kıbrıs Gazisinin Hayali
++++++++++++
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’na katılan ve Kıbrıs Yavuz Çıkarma Plajı’na ilk adım atanlardan biri olan Mahmut Emirmahmutoğlu Ağabeyim ile uzu yıllar sonra hasret giderebildim. Gerçek savaş gazisi olmasına rağmen ünvanını kullanıp eskitmemeye çalışan Mahmut Ağabey, bugün ecnebi askerlere dahi sinema filmlerinde, dizi alt yazılarında “gazi” dendiğini bilse muhtemelen bu ünvanı hiç kullanmazdı. Ama konumuz bu değil. Mahmut Ağabey çıkarma gemilerimizin ilk yanaştığı, Türk askerinin karaya ilk ayak bastığı yer olup daha sonra “Yavuz Çıkarma Plajı” adı verilen mekânın kullanılma biçiminden dolayı üzgün. O, Çanakkale ve Gelibolu Yarımadasının Türk tarihi açısından kıymeti ne ise, Yavuz Çıkarma Plajı’nın Kıbrıs’ın yeniden fethi açısından o kadar önemli olduğunu vurguluyor. Diyor ki:
Barış Harekâtından ender bir fotoğraf, Yavuz Çıkarma Plajı, 1974
“Burası Türk askerinin çıkartma günü ilk ayak bastığı, ilk şehitlerini verdiği yer. Sadece benim gibi buraya o cehennemî ateş altında ayak basan askerler için değil, gelecek nesiller için de önemli. Bu koyda çıkartma gününün ve Kıbrıs’ın yeniden fethinin hatıraları mutlaka yaşatılmalıdır. Müze kurulmalı, çeşitli sanat dallarından faydalanılarak harekât burada canlandırılmalı, her gelenin o anı yeniden yaşaması sağlanmalıdır.”
Gazi Mahmut Emirmahmutoğlu.
Kıbrıs gazimizin en samimi dileği budur. Sadece hatıralarıyla özel değil Mahmut Ağabey. O dönemin kısıtlı imkânlarına rağmen çektiği ve hiç kimsede olmayan fotoğraflarıyla da anlattıklarının hayata geçirilebileceğini ispatlıyor. Zaten özel koleksiyonunda bulunan pek çok fotoğraf ve objeyi sergilenmek üzere askerî makamlara teslim etmiş.
Umarım Gazi Mahmut Emirmahmutoğlu’nun ümidi boşa çıkmaz ve fikirleri hayata geçer. Bu sebeple bu konuyu burada iki satır yazarak bırakmayacağım. Her vesileyle tekrar tekrar gündeme getireceğim.
////////////////////////
Tiyatro Yönetmeni Arıyorlar
++++
Geçen ay Gelibolu’da bir vesile ile tanıştığım bir esnaf ve ailesinin aslında tiyatro yapmak için çırpındıklarını öğrendim. Neden yapmadıklarını sorduğumda aldığım cevap, saymakla bitmeyecek kadar çok sosyal ve kültürel sorunlarımızdan birini işaret ediyordu. Cevap şuydu: “Yönetmen bulamıyoruz!” Ömür Tokelli, Şarköylü bir esnaf ama ailesi ve çevresindekilerle hayatlarına farklı bir boyut katmak istiyorlar. Ama onları çalıştıracak, hayatlarına anlam katacak bir sanat erbabına ihtiyaçları var. Kasaba ve köy kahvelerinde kâğıt oynayıp cigara tüttüren miskinlerin hayatımızdan çalıp götürdükleri enerjiye üzülmek yetmiyor. Toplumsal enerji için birer kara deliğe dönem bu miskinlik yerlerinin birer sanat yuvasına dönüştürmek gerekiyor.
Ömür Tokelli ile.