İki ittifak da aynı tuzağın içinde!

Baroları ele geçiremiyorsan parçala ve yandaş baro kurdur!

Alevi derneklerine söz geçiremiyorsan, kendi Alevi derneğine zemin oluşturmak için cem evlerinin elektrik ve su paralarını ödeme kozunu kullan!

Mevcut siyasi bloklaşmaya göre seçimi kaybedeceğini anlamışsan, muhalefetin oluşturduğu masayı dağıtmaya çalış!

İktidar bloğunun yöntemi bu kadar basittir. Hepsinde parçala, böl ve yut taktiği uygulanıyor...

AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan''ın, İYİ Parti ile ilgili soru üzerine "Temenni ederiz bir dönüşüm yaparak gerek bu masayı terk etmek gerekse milli ve yerli duruş sergilemek üzere konumunu yeniden gözden geçirir." demesi aynı taktiğin gereği olsa gerek...

***

Ben siyasi kulisler ve polemikleri fazla önemsemem. Yalnız bu defa Erdoğan, MHP desteğinin seçimler için yetmediğini görüyor. Her seçimde yaptığı gibi HDP oylarına yönelmenin de bir garantisi olmadığının farkında. HDP oylarını almaya giderken eldeki oylarını kaybedebilir! Bu sebeple kaybetmemek veya seçimi an az zararla kapatmak için altılı masayı dağıtmak; en azından yükselen parti durumundaki İYİ Parti''yi oradan koparmak gerektiğini düşünüyor olsa gerek.

"Olmaz olmaz demeyin, olmaz olmaz!" sözü, Türkiye''deki siyasi ortama uygun düşüyor... MHP''nin seçim kaybetmiş AKP''ye tam destek vererek ayağa kaldıracağını kim düşünebilirdi?

Bu siyasi dengesizliklerin sebebi, siyasi partilerin bir şekilde devlet kontrolü altında bulunmasıdır... Lideri kontrol edemedikleri durumlarda da parti içinde bir grubu kullanabiliyorlar. Örnekleri yakın tarihte yaşanmıştır... "Olmaz olmaz" denilmesinin asıl dayanağı budur...

***

Bana sorarsanız, Türkiye''nin geleceği açısından iki blokta da çok ciddi sorunlar var... Abdullah Öcalan''ın "1921 Anayasası''na dönelim" tuzağı işe yaramış ki her iki kanatta da bu görüş savunuluyor! Yine Abdullah Öcalan''ın "eşit yurttaşlık" söylemi de iki tarafta da kabul görüyor... Peki başlangıçta yani Cumhur İttifak''ına karşı Millet İttifakı kurulurken durum böyle miydi? Evet aynen böyleydi...

Bu ana meselede iki ittifakın da özde birbirinden farkı yoktur. Seçimi kim kazanırsa kazansın, Türkiye''nin bütünlüğü, doğrudan siyasi partiler üzerinden tehdit edilecektir.

Nitekim Atatürkçü Düşünce Derneği açıklamasında, "Millet İttifakı''nın mutabakat metninde 1961 Anayasası darbe anayasası diye reddedilirken, 1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu''na atıfta bulunulması, kimilerinin ''federasyon özlemlerini'' besleyebilecek niteliktedir" denilmişti.

***

Cumhur İttifakı''nın bu konuda ne düşündüğünü ise halen Cumhurbaşkanı başdanışmanı olan Mehmet Uçum, Kübra Par imzasıyla 9 Ocak 2017 Pazartesi tarihli Habertürk gazetesinde yayınlanan röportajda şöyle açıklamıştı:

"Anayasa değişikliğiyle Türkiye''nin yeni anayasal sistem ihtiyacı tam olarak karşılanmıyor. Bu reform süreci devam etmek zorunda... Yeni Anayasa ihtiyacımız bu değişiklikten sonra çok daha güçlü hale gelecek. Sayın Bahçeli, ''merdiven teorisi'' açıklaması yaptı, ''Türkiye''nin hukuk ihtiyacını adım adım karşılayalım'' dedi. Bu bir iş birliği çağrısıdır. Bu iş birlikleri devam ettirilirse MHP ile birlikte yürünebilir. Gelecekte çok farklı siyasi aktörler de yeni anayasal sistem değişikliğinde rol alabilir."

Yeter ki bir siyasi parti, Türkiye''nin temellerini değiştirecek projeye evet desin!

***

Öyleyse ne yapılabilir? İki ittifakın dayanağı olan seçmen, Türkiye''de rejimin değiştirilmesine karşıdır. Rejimin değiştirilmesine dönük talebin asıl sahibi, terör örgütü gibi görünse de doğrudan ABD ve AB''dir. Bu talepleri seslendirenlerin tamamı, Türk Milleti''ne karşıdır. Her iki ittifakın tabanı bu gerçeği görürse, kimse örtülü etnik amaçlarını "eşit yurttaşlık" veya "demokrasi talebi" diye anlatmaya kalkışamaz...

Yazarın Diğer Yazıları