İki cephede savaş yeteneği ve gazilik!

Başbakan Binali Yıldırım, "Kardak'ta 96'da yaşanan krizi bugüne taşımak, bununla ilgili bir faaliyet göstermek, yeni bir kriz oluşturmak, komşuluğa yakışmaz. Biz terörle mücadeleyle meşgulken komşularımızın bulanık suda balık avlama hevesine kapılması hiç yakışık almaz. Bunu da hoş karşılamayız. Ama buna benzer bir faaliyet eğer olursa, Türkiye olarak bizim her zaman tedbirimiz vardır. Hiç kimse endişe etmesin." deyince tam da bu konu ile ilgili önemli bir görüşü hatırlatmak gerektiğini düşündüm.

***

Uzun zamandan beri, Türkiye'nin en az iki cephede aynı anda savaşa hazır olması gerektiği uzmanlar tarafından söylenir...

Emekli tuğgeneral Nejat Eslen de "Türkiye, hem Irak ve Suriye üzerinden hem de kendisine ait adaların işgaliyle Batı'dan tehdit ediliyor. Dolayısıyla iki cephede savaşa hazır olmak gerekir. Yakın tarihte Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk gibi dış kaynaklı FETÖ operasyonları ile Türk Silahlı Kuvvetleri'ni çökertmeye çalıştılar. Yaptıkları tasfiye ile ordunun komuta kademelerine sızdılar ve 15 Temmuz 2016'da darbe girişiminde bulundular. Bütün bu saldırılar sonunda, Türk ordusunun iki cephede savaşabilme kabiliyetini ortadan kaldırmaya çalıştılar. Şimdiki savaşlarda özel kuvvetler önem kazanıyor. Çünkü şehir savaşları öne çıkıyor. Özel kuvvetler bir savaşa girdi mi muhtemel ikinci cephe için de yedek kuvvetler bulunması gerekir. Bakınız Yunan hücumbotu, Kardak kayalıkları önünde Türk Sahil Güvenlik botuna çarpabiliyor! Türkiye'ye ait adaları işgal edebilme cüreti gösterebiliyor"dedi.

"Peki ama, Yunanistan'ın Türk adalarını işgal etmesinin sebebi, sadece orduda meydana getirilmek istenen zaaf değil ki. Yunanistan, 18 Adayı, 2004 yılında işgal etti. O zaman daha Ergenekon, Balyoz süreci başlamamıştı" diye araya girdim.

Eslen "Tabii bu konudaki siyasi belirsizlik de önemli ama Yunan ordusu bu cesareti yine de bulamazdı. Bütün bu söylediklerimin gizli saklı bir tarafı da yok. Yunanistan da biliyor, dünya da biliyor. Türkiye en az iki cephede savaşa hazırlık yapmalı, özel kuvvetlerini sayıca ve nitelik olarak daha da geliştirmeli" diye cevap verdi.

Binali Yıldırım'ın "Türkiye'nin her zaman tedbiri vardır. Kimse endişe etmesin" sözleri elbette ferahlatıcıdır ama mevcut tedbirlerle yetinmemek, olağanüstü şartlarda olağanüstü tedbirler almak gerekir.

Kaldı ki, Ege'de 18 Türk adası, 2004 yılından beri Yunanistan tarafından işgal edilmiştir. Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Dışişleri Bakanları, Genelkurmay Başkanları ve diğer devlet yetkilileri, bu konuda hiçbir açıklama yapmamıştır!

Türkiye, Batı cephesinde savaşmadan toprak kaybetmiştir! Konu neden TBMM'nin gündemine getirilemiyor da henüz bir başarı kazanmadan "gazilik unvanı" için kanun teklifi veriliyor?

Afrin'den sonrası!

Afrin'de, Türkiye'yi 1970'li yıllardan beri taciz eden terör yuvalarının temizlenmesine, Türk milletinin evlâdı olan hiç kimsenin itirazı yoktur. Aksine herkes hükümete destek olmaktadır. Fakat, "Afrin temizlendikten sonra, bu bölge kime bırakılacaktır?" sorusu ortadadır.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "3.5 milyon Suriyeliyi yerleştireceğiz" diyor ama, bölge yönetiminin Özgür Suriye Ordusu adı verilen yapıya bırakılacağı anlaşılıyor!

Özgür Suriye Ordusu bir devlet değil! Derleme toplama bir oluşumdan devlet çıkmaz. Çıksa bile bu durumda Suriye'nin toprak bütünlüğü Türkiye tarafından bozulmuş olur! Üstelik Türkiye, Suriye'deki PYD kantonlarına, güney sınırlarından terör koridoruyla kuşatıldığı ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü bozulduğu için karşı çıkıyor.

Bu çelişkili politika sürdürülemez!

Yazarın Diğer Yazıları