"Hatimmatik" ve "hav hav" kültürü!
Çankırı Belediyesi, şehir mezarlığına ve şehitliğe "Hatimmatik" kurdu. Bundan böyle, hatimmatikle iki mezarlıkta da her gün 45 dakika Kur'an-ı Kerim okunacak.
AA muhabiri Özgür Alantor'un haberine göre Çankırı Belediye Başkanı İrfan Dinç, "30 günde bir hatim yapacak cihazlar, güneş enerjisi ile çalışacak" dedi.
Uygulamayı başlatanları içtenlikle tebrik ediyorum.
***
Türkiye'de "Mezarlıkta Kur'an okutma sektörü" vardır. Benim başıma da geldi. Yakınınızı toprağa yeni vermişseniz, size öneride bulunuyor ve "İsterseniz, yedi gün mezar başında Yasin okuruz, isterseniz 30 gün boyunca hatim indiririz" diyorlar. Artık yedi veya 30 günlük mesai harcayacak kişiye de "ufacık bir zuhurat"ta bulunmanız gerekiyor!
Bu öneride bulunan kişiye, "Ben İstanbul'da Kur'an'ı açıp okusam, sevabı Trabzon'da gömülü annemin ruhuna ulaşmaz mı?" diye sordum. "Ulaşır tabii" diye cevap verdi. "O halde sen ne sıfatla, annemle aramda aracı oluyorsun?" diyecek oldum; başını çevirdi, cevap vermedi..
***
İnsanoğlu, yaradılış kanunlarına tâbidir. Cesedi toprak olsa da her ruh ayrı bir kimlik olarak vardır ve var olacaktır. En azından böyle inanıyoruz.
Bakınız deniz kaplumbağaları bile kumsaldaki yumurtalarından çıkıp bir an önce denize ulaşmaya programlanmış. İnsanoğlunun programı çok daha gelişmiş olduğu için öldükten sonra ruhunun nereye ulaşacağını ancak dini bilgilerle izah edebiliyoruz.
Dolayısıyla insanın acısını istismara dayanan dinî dolandırıcılıklar, hatimmatikle giderilir mi bilemiyorum; çünkü herkes kendi ölüsüne özel Kur'an okunmasında ısrar edebilir.
Fakat hatimmatiklerin güneş enerjisi ile çalışması, belki ikna edici olabilir. Hani, enerji gökten geliyor ya!
***
İşin başka bir boyutu daha var. Ezanmatik, zikirmatik, hatimmatik derken, yakında namazmatik, oruçmatik, hacmatik de üretilirse şaşırmayacağım. Uyuşturucudan veya yolsuzluktan zengin olup hacca gidenlerin bulunduğu bir yerde, bin yıl daha geçse dinin doğru algılanacağından emin değilim. Neredeyse kelimei şahadeti bile otomatiğe bağlayacaklar.
Bazı insanlar siyasetteki liderlerine dokunmanın ibadet olduğunu söyleyebiliyor! "Ayetullah" Humeyni'nin cenazesi sırasında neler olduğunu hatırlıyor musunuz? Cenaze omuzlarda taşınırken, aşka gelen insanlar sakalından bir kıl koparmak için hücum etmişlerdi. O kargaşada kefen açılmış ve Humeyni'nin cesedi kısmen çıplak kalmıştı. Bu bakımdan böyle batıl inançlar peşinde olan insanların, kendileri veya toplum için sağlıklı ve doğru kararlar verebilmesi mümkün değildir.
***
"Acaba" diyorum; "Her insanın asgari düzeyde bilmesi gereken evrensel ve yerel düzeydeki temel doğrular, sesli ve görüntülü olarak telefonlara yüklense nasıl olur? İnsanlar yine aracı bulmak için şeyhlerin, dervişlerin, dedelerin, babaların kapılarında kişiliklerini harcamaya devam eder mi?"
Zira kölelik dönemlerinden kalma alışkanlıklar, sosyal ve siyasi hayata da yansıyor; şeyhin bilmem neresini öpenler mi dersiniz, işverenleri istediği için "hav hav" diyenler mi... Herhalde kendilerini böyle programlamışlar!
İşte bu yozlaşmış kültür harmanından faydalananlar da kendileri için "Allah'ın bütün sıfatlarını taşıyor" diyenlere, "Allah'a şirk koşmayın" cevabını vermiyor, veremiyor!
Üstelik kendilerine yapılan her eleştiriyi hakaret kabul ettikleri için muhataplarına alenen küfretmekte de bir sakınca görmüyorlar.
Ne diyelim şimdi bu durumda? Söylenecek çok söz var da kim dinleyecek?
Bu itibarla, her şey olacağına varır. Deniz kaplumbağaları denize varır, varamayan ölür; akacak kan damarda durmaz.
Yine de "Benim ümmetim şerde ittifak etmez" hadis rivayetinin doğruluğuna inanmak istiyorum.