"Hak, Muhammed, Ali"
On bir yıl önce, 2012 yılının bir Kasım akşamında Ahmet Hakan''ın daveti ile halk ozanı Cem Çelebi''yi özel bir etkinlikte dinlemiş ve ümit ettiklerime dair bir yazı kaleme almıştım. O etkinlikte Kardeş Türküler''den sanatçı Feryal de vardı. Cem çalmış Feryal söylemişti. Cem Çelebi, çalıp söylemeye benim çok sevdiğim ve onu dinlemeye gittiğimde hep duymak istediğim Haydar Haydar ile başlamıştı… Konser, hâlâ bende hatıra olarak saklı olduğu gibi yazıya dönüştüğü için kültürel tanıklıkla değer buldu. Cem o sırada "İtikat" adlı albüm çıkartmıştı. Yazı şöyleydi:
"Bu vesile ile Cem Çelebi''nin yeni albümü "İtikat "hakkında sizlerle birkaç söz söyleyeyim: Cem, Alevi bir aileden geldiği için, itikat derken doğal olarak Alevi itikadını kast ediyor. (Yazının yayınlanmasından sonra konuştuğum Cem, itikat kelimesini sadece Aleviliğe münhasır kullanmadığını beyan etti. Biline!) Elbette hem Alevilerin, hem de Alevi olmayan bütün Müslümanların temel kaynağı Kur''an ve Hz. Muhammed olduğu için Hacı Bektaş Veli''den beri bütün itikat sahibi Aleviler, "Hak, Muhammed, Ali" diyerek inanış tarzlarını ifade ederler.
Tarih bize gösteriyor ki, Anadolu''daki Türk Hanedanı Osmanlı ile İran''ı idare eden Türk Safevi hanedanı, din konusunda ayrı yolları tutmuşlardır. Bu ayrılık büyük savaşlarla büyük yaralar açmıştır. Devletler, kendi mezheplerini temsil ederken, kendilerinden olanları kayırıp, diğerlerini dışlamıştır. Bu yüzden Türkiye''nin pek çok dağ köyünde, zor ulaşılan bölgelerinde 400 yıl boyunca gelenek görenek dil ve itikatlarını muhafaza ederek yaşayan itikat olarak Alevi Türkler, köylerinden, büyük şehirlere göç ederek modern dünyaya (tarihin umumi akışına) dâhil olmuşlardır. Böylece yüzyıllar boyunca korudukları değerler, modern kültür ürünleri ile karşılaştıkça değişmekte, dönüşmekte ve muhtemelen yeni biçimlere bürünüp, muhtevalarla zenginleşip yeni bir senteze ulaşmaktadır.
Cem Çelebi, bu cümleden olarak geleneği temsil eden bir yana da sahiptir. Çelebi, gelenek kadar, çağının değişim dinamiklerini kavramış görünmektedir. O, geleneksel halk saz şairliğini küçük yaşta öğrenip, İTÜ Türk Müziği Konservatuvarı''ndan mezun olduğu için aynı zamanda modern eğitimi temsil eden aydın bir sanatçıdır. Aldığı hümanist (aydınlanmacı) ve pozitif temelli eğitime rağmen içinde doğup büyüdüğü Alevi geleneğini dışlamadan, bu geleneğin türkülerini çığırmayı sürdürmekte, piyasa işlerine, arabeske, kötü birer taverna taklidine dönüşen türkü bar eğlencesi türü repertuvarlara asla rağbet etmemektedir. Aynı zamanda, otantik (sahih) Türk müziğini, Yunanvari veya İspanyolvari söyleyiş şekilleriyle zorlayıp ezip büzmemeye gösterdiği özeni, diğer tüm ozanlara, türkü çığıranlara önermek borcumuzdur.
O halde Cem Çelebi ne yapıyor? Rönesans''tan itibaren kurgulanarak yaratılan felsefi olarak türetilmiş Hümanizma''yla, millî kültürümüzde içkin (mündemiç) ulusal hümanizma ruhunu (son büyük temsilcisi Âşık Veysel''dir) bir araya getirmek gibi ciddi bir misyonu üsteleniyor. Bunun farkında olup olmadığını bilmiyorum ama gelenek onu bu yola çoktan sokmuş bile…
Albüm repertuvarı yukarıda sıraladığım fikirlerimi destekliyor. Cem Çelebi, kendi besteleri ile Âşık Veysel Şatıroğlu, Âşık Davut Sularî, Âşık Ali Metin Dede, Zaralı Halil Söyler, Derviş Yunus, Âşık Seyranî, Muzaffer Sarısözen (derlemeci), Âşık Hüseyin Yıldız, Pir Sultan Abdal gibi büyük Alevi âşıkların bestelerini, sözlerini bir demet halinde dinleyicisine sunuyor…
Ailesiyle yaşadığı Almanya''dan gelerek Maltepe''de bir konser verecek olan Cem Çelebi''yi dinleyerek onun geçmişte yaşattığı değerlerin varlığını sürdürüp sündürmediğini öğrenmeyi çok istiyorum. Kanaatim o ki, Cem yerli yerinde duran sağlam bir ulusal halk ozanıdır!
Kırkların Cemi
Eğitimci Veysel Dinler''in paylaşımının birkaç kıtası:
Ben Adem''den evvel çok geldim gittim
Yağmur olup yağdım ot olup, bittim
Bülbül olup Firdevs bağında öttüm
Bir zaman gül için ''har''a düş oldum
(Ben, Âdem''den evvel çok gelip gittim, yağmur olup yağdım, ot olup bittim (varlığın yaratılışına göndermede bulunulmaktadır). Cennet''in bağında bir bülbül gibi seslendim, gülün aşkı için dikene düştüm.)
On dört bin yıl gezdim pervanelikte
Sıdkı ismim buldum divanelikte
Sundular aşk meyin mestanelikte
Kırkların ceminde ''dâr''a düş oldum
(On dört bin yıl gezdim dünyada, evrende. Sıdkı adımı buldum ulu divanda. Mest olunan yerde aşk meyini sundular. Kırkların ceminde dâr''a durdum, suçlu muyum, suçsuz muyum (günahkâr mıyım) orada soruldu.)
----
Not: Veysel Dinler bu şiiri, Ali Ekber Çiçek''in öz dedesinden duyduğunu belirtiyor.