Günümüzün en yaygın hastalıkları

Tıp insanları dijital çağla birlikte yeni hastalıkların yaşamımıza girdiğini belirtiyorlar.

Selfitis, aşırı selfie çekme hastalığıymış.

Whatsappitis, aşırı mesaj atma nedeniyle bileklerdeki sinirlerin tahrip olmasıymış.

Nomofobi telefonsuz, Plogomani şarj aletsiz kalma korkusuymuş.

Sürekli mail kontrol etme arzusu Crakberry hastalığının belirtisiymiş.

Hikikomori, Ego Sörfü, Geogle Stalker gibi dijital hastalıklar da varmış.

...

Ayıptır söylemesi, bu bilgilerden esinlenerek ben de son zamanlarda sık rastlanan bazı hastalıklar tespit ettim.

Maksat tıp bilimine hizmet olsun!

Birkaçını sayayım:

Kibiritis: Siyasetçinin aşırı kibirli olma hali. Antibiyotiğe yanıt vermez. Seçimde Meclis dışında kalınca kısmi bir iyileşme olur.

Güçkolikis: Bulunduğu makamın gücünü kendi gücü sanma yanılgısı ve bundan kaynaklanan zehirlenme şeklinde kendini gösterir. Makam elden gidince hızla düzelmeye başlar.

Dönekitis: Bir zamanlar savunduğu fikirlerin tam tersini söylemeye başlama hastalığı. Alzheimer kadar yaygındır.

Yalakalis: Genellikle gazetecileri tehdit eden bir hastalık. Bazen iktidara, bazen gazetenin patronuna, bazen de diğer herhangi bir güç odağına yaranmaya çalışarak başlar, hızla ilerler.

Kralitis: Kraldan çok kralcı olma hâli. Kimi güç odaklarının savunduğu görüşleri onlardan daha güçlü biçimde savunmayla ortaya çıkar, bir-iki yıl içinde en üst seviyeye yükselir. Ateş yapmaz. Yalakalisle benzer yanları olsa da bazı farklılıklar arz eder.

Teşhirotis: Siyasetçilerde, gazetecilerde ve magazin dünyasının kimi figürlerinde sık rastlanan bir hastalık. Ekranda görünme, kendinden söz ettirme amacıyla aşırı performans gösterip çizgi dışı sözler söyleme, hareketler yapma hali. Yaş alıp olgunlaştıkça belirtiler azalsa da tümüyle iyileşmez.

Torpilitis: Doğru düzgün yaşayabilmek için sürekli biçimde kendinden güçlü olandan yardım isteme hâli. Genellikle demokrasisi sorunlu, adalet sistemi iyi işlemeyen, liyakate önem verilmeyen ülkelerde sade vatandaşlar arasında yaygındır. Tek tedavi yolu sağlıklı demokrasidir.

Lena, Leyla ve diğerleri

Ukraynalı Lena, Kiev’de sosyoloji tahsili yapıyordu.

Türk genci Mustafa ile tanıştı.

Kısa sürede birbirlerine aşık oldular.

Mustafa evlilik teklifinde bulundu.

Kadınlara karşı son derece saygılı bu romantik ve sevgi dolu genci reddedemezdi Lena. Teklifi hemen kabul etti.

Evlendiler.

Ne var ki yurda dönüp Mustafa’nın İstanbul’un varoşlarındaki annesinin evine yerleşince her şey bir anda değişti.

O romantik, saygı ve sevgi dolu genç adam gitmiş yerine dört dörtlük bir maganda gelmişti.

Kayınvalideyle geçinmek de çok zordu.

Önce “Burada böyle başı açık dolaşılmaz, hemen örteceksin” denildi.

Daha sonra pantolonunu ve mini eteğini bir kenara attırıp uzun bir entari giydirildi.

Lena ismine bile tahammülleri yoktu, onu da Leyla olarak değiştirdiler.

İki de erkek çocukları olunca her şey çok zorlaştı, hayatı tam bir kâbusa döndü.

Üst üste yaşadığı şoklar ruhsal dengesini alt üst etti.

Tedavi olmak için akıl hastanesine yatmak zorunda kaldı.

...

Özetlemeye çalıştığım “Lena, Leyla ve Diğerleri”ni Sivas Devlet Tiyatrosu’nun Ankara turnesinde izledim.

Zehra İpşiroğlu’nun yazdığı tek kişilik oyunu Ayşe İnci sahneye koymuş. Dekorları Özlem Karabay, kostümleri Nalan Türkoğlu hazırlamış. Müzikte Sibel Algan imzası var.

Filiz Demiralp, Lena’yı olağanüstü bir başarıyla canlandırıyor, onun çeşitli ruh hallerini inandırıcı biçimde seyirciyle paylaşıyor.

Oyun bitiminde seyircilerin dakikalarca süren ayakta alkışları bu başarıya teşekkür niteliğindeydi.

Peki, oyunun eleştirilecek bir tarafı yok mu?

Oyunu değerlendirdiğimiz bir arkadaşımın şu eleştirisini paylaşayım:

“Ukraynalılar ve Türkler farklı kültürel ortamlarda yetişiyorlar.

Lena ve Mustafa’nın cicim aylarının bitmesinin ardından anlaşmazlığa düşmelerinde şaşacak bir şey yok.

Keşke yazar oyunu yazarken bu gerçeğe dikkat çekseydi, anlaşmazlığı tümüyle Türk ailenin anlayışsızlığına, eğitimsizliğine ve kabalığına bağlamasaydı.”

Yazarın Diğer Yazıları