GÜL: "İFADE VERİRİM!"
Türkiye’de “demokrasicilik” oynadığımız gibi “kanunculuk” da oynuyoruz!. Anayasa’da tersi yazmasına karşın, çeşitli kılıflara sarılarak “tek kişiye özgü kanunlar” çıkarılıyor.. Referandumla kabul edilen anayasa değişiklikleri uygulanmıyor.. Yasanın dilini, bırakın herkesin anlamasını, hukukçular bile anlayıp da, üzerinde düşünce birliğine varamıyor, vs...
YASAL DEĞİL, SİYASİ DOKUNULMAZLIĞA SIĞINMAK..
Bakınız en son tartışma şu: “Cumhurbaşkanları görevde iken yargılanabilir mi?”
Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, “Kayıp Trilyon” davasıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında “Yargılansın” kararı verdi; hukukçular yine ikiye bölündü. Eğer Anayasamızın dili çok net bir “hukuk dili” olsaydı tartışılacak bir şey kalır mıydı?
Yani, böyle bir suç varsa, cezasız mı
kalacak?
Ya da, “Cumhurbaşkanlarının adi suç işleme özgürlüğü” mü var?
Anayasa’da “Cumhurbaşkanı milletvekili dokunulmazlığına sahiptir” demiyor. “Vatana ihanet suçu dışında, diğer suçlardan görevi bitince yargılanır” demiyor.
Ama, AKP dışındaki kimi siyasiler bile “hukuktan uzak” açıklamalara sığınıyorlar.
Cumhurbaşkanlarının yargılandığı, “şüpheli” durumda olduğu bir ülkeyi tabii ki hiçbirimiz istemeyiz.
Ama sorun şu anda o değil.
Sorun; Anayasanın ve bağımsız mahkemelerin kararının uygulanıp uygulanmaması. Ve Anayasa ve bağımsız mahkemelere rağmen “siyaset çevirmek.”
GÜL: “SADE VATANDAŞ GİBİ GİDERİM!..”
Oysa, Sayın Gül, “Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün Ergenekon davasında kendiliğinden gidip 8,5 saat ifade vermesi gibi” ifade de verebilir. Ve sorun çözülür.
Ayrıca, bu yöntemi daha önce kendisi de telaffuz etmiş
Hem de “Cumhurbaşkanı seçilmeden iki gün önce.”
Gül, 28 Ağustos 2007’de (Genel seçimlerden yaklaşık bir ay sonra) Cumhurbaşkanı oldu. 26 Ağustos 2007’de Sabah Gazetesinden Ergun Babahan’a verdiği röportajda “Mahkemeye gitmem gerekirse, sade vatandaş gibi gider ifade veririm” demiş!..
Şimdi ise, herhalde herkes unuttuğu için böyle demiyor. Köşk’ten yazılı açıklama yapıyor ve mahkemeyi eleştiriyor!..
Nasıl olsa, cumhurbaşkanlığı cepte, yeni bir seçim yok, kimsenin de oyuna gereksinimi yok!..
Yani, bizdeki sözler “seçime kadar!..”
Tıpkı, 1995’de Refah Partisi milletvekili iken, TBMM’de yaptığı konuşmada AB ve AB’cileri yerden yere vurması gibi!..
GÜL: “ZIRHA VE DOKUNULMAZLIĞA İHTİYACIM YOK!”
Gül, aynı demecinde şunları da söylemiş:
“Kayıp trilyon davası gündeme kasıtlı olarak getiriliyor. Şayet cumhurbaşkanı seçilirsem, zırha ve dokunulmazlığa ihtiyacım yok, olmaz.
Eğer Meclis tarafından bu göreve layık görülür ve seçilirsem, arkadaşlarla konuşup bakacağım. Mahkemeye gitmem gerekirse, sade vatandaş gibi giderim. Mahkemeye gidip ifade vermekten hiç rahatsız olmam. Ama dediğim gibi oranın hukuku, geleneği nedir tam bilmiyorum.”
* * *
Nasıl, “seçime kadarlık politikalar” ve “oy uğruna yalanlar” çabuk unutuluyor değil mi?
Ceviz Kabuğu’nda bir uzman şöyle demişti: “Türk insanının hatırlama kapasitesi 27 gündür!”
E, 21 ay önceki sözleri hatırlamamamız çok doğal ve bilimsel..
* * *
Bu arada, geçen hafta sonu Ceviz Kabuğu’nda konuşan Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş’ın dediklerine dikkat edelim.
Savaş, yine gündemde olan DTP’li 5 milletvekilinin mahkemeye kafa tutması ve “İfade vermeme krizi” hakkında şöyle dedi:
“AKP iktidarı Anayasa değişikliği yaparak, yüksek mahkemeleri ele geçirme planları yapıyor. Bunun için DTP’nin 20 oyuna ihtiyacı var.
Bunu da yaparlarsa Türkiye’de İslamcı faşist bir düzen tam anlamıyla kurulmuş olur. Demokrasiye karşıt eylemlerin odağı olmuş bir partiyle el ele verip, Cumhuriyetin temeline dinamit koymak bu.”
* * *
Hani yazının başında dedim ya, “Bizde kanunculuk oynanıyor” diye. Kanunlar uygulansaydı, Abdullah Gül’ün AKP’li milletvekilleri tarafından değil, halk tarafından referandumla seçilmesi gerekiyordu!..
Açın bakın bakalım, halka sunulup kabul edilen anayasa değişikliğinde ne yazıyor?
Bu, o tarihte de biliniyordu ama, “Aman ehven-i şer olsun” diye, herkes kanunsuzluğa göz yumdu.
Biz yazalım da, insan unutsa bile yazı unutmaz!..