Yılmaz Vural'ı bile geçen Futbolun Evliya Çelebisi: Celal Genç. Turgay Beşyıldız yazdı
Evliyâ Çelebi, 17. yüzyılın en önde gelen gezginiydi.
Elli yılı aşkın süreyle Osmanlı topraklarını gezmiş ve gördüklerini ‘Seyahatnâme’ adlı eserinde toplamıştı. Bizim rahmetli Trabzonlu Mustafa Aşlamacı’nın, 20. Yüzyılda yurt dışında bir gezgin olarak gördüklerini ve yaşadıklarını yazdığı‘’Yaşamak San’atı’’adlı kitabında olduğu gibi.
Anlatacağım isim de; il, il, kasaba, kasaba dolanıp, o bölgenin amatör, yarı profesyonel ve profesyonel futbol takımlarını çalıştırarak, adeta bu konuda kırılması güç bir rekorun sahibi oldu.
Trabzon’un denizi ve büyük limanını gören tarihi mahallesi Arafilboyu’nda doğduğunda, takvimler 1941’i, yani aynı zamanda 2. Dünya Savaşı’nın devam ettiği tarihi gösteriyordu. Annesi ev hanımı Semahat Hanım, babası Şevket Bey idi. Şevket Bey, bir petrol acentesin de doğu yöresinin başbayisi olarak, Trabzon’da hizmet vermişti. Şimdi ikisi de rahmetli.
Aynı evde 4 erkek kardeş olarak büyüdüler.
En büyükleri Erdoğan, ardından kendisi Celal, sonra ise Türkiye’den Avrupa’ya transfer olan ilk futbolcu unvanını elinde taşıyan Cenap idi. Cenap Genç, Belçika’nın o zamanki süper liginde olan, şimdi de yine aynı adla devam lig de ‘’Jupiler Pro League Ligi’’nde mücadele eden Sint-Truiden takımına transfer olup, hem de bir Trabzonlu olarak bir ilke imza atmıştı.
Celal hoca ise ilk olarak haliyle meşin yuvarlakla 1957 yılında futbolcu olarak tanıştı. Amatör ve Profesyonel olmak üzere 12 takımda oynadı. Amatör olarak, Trabzon’un Yeşilspor, Gençlerbirliği ve Yolspor takımlarında oynadıktan sonra, Erzincan Şekerspor, Amasya Şekerspor, Edirne Meriçspor, vatani görevini yaparken de Ankara Muhafızgücü,
profesyonel olarak ise Ankara Gençlerbirliği, Boluspor, Düzcespor, Kırşehirspor ve Rizespor’da forma giymişti.
Fizik olarak, 1.70’lik boyuyla kafa toplarına hakimiyetiyle dikkat çekerdi. Zaman zaman takım arkadaşları ondan Altın kafa diye bahsederlerdi ama bizim Celel Genç’de asıl işlemek istediğimiz konu; teknik adamlık süreci….
Çünkü; bu alanda Türkiye rekorunun tek sahibi.
*
Bugüne kadar 30 ayrı profesyonel futbol takımı çalıştıran meslektaşı Yılmaz Vural’ı bile, geride bırakan Trabzonlu UEFA Pro lisanslı Teknik Direktör Celal Hoca, 7’si amatör, 26’sı profesyonel olmak üzere toplam 33 ayrı takım çalıştırarak, mesleğine kırdığı bu rekorla son noktayı yıllar önce koymuştu. Takvimdeki yapraklar yıl olarak 2002’yi gösteriyordu.
Amatör Küme, BAL Ligi ve değişik liglerde profesyonel takımlar olmak üzere, 33 ayrı takıma teknik adamlık yapan Celal Genç’in bu rekorunu, eğer mesleğine devam ederse bu sayıya en çok yakın olan ve bugüne kadar toplam da 30 kulüp çalıştırmış, Yılmaz Vural kırabilir ancak.
Amatör takım olarak; Trabzonspor’un PAF Takımı, Trabzon Gençlerbirliği, Trabzon Çağlayanspor, Trabzon İdmanyurdu, Trabzon Yolspor ve Yomraspor’un başında eşofmanlarını giydi.
Düdüğü boynuna astı. BAL Liginde de; Bayburt’un Konursu takımını çalıştırdı. İdmanlarını yaptırıp, taktik verip, hazırlayıp sahaya sürdüğü profesyonel takımlar ise şunlar oldu; Nevşehirspor, Erzincanspor, Kırşehirspor, Sebat Gençlik, Siirtspor, Elazığspor, Tokat Erbağspor, Hopaspor, Bingölspor, Kastamonuspor, Yüksekovaspor, Mardinspor, Ağrıspor, Karsspor, Merzifonspor, Kızıltepe, Konya Ereğli, Tokatspor, Gümüşhanespor, Iğdırspor, Tunceli, Gaziantep Nizip, Gaziantep Kilis, Şırnak Cizre, Maraş Elbistan ve Diyarbakır Telekom…
Bu takımların hepsini, toplam 45 yıllık bir zaman birimi içerisinde çalıştırmış olan Celal Hoca, neredeyse ömrünün yarım asrına bu alanda imza atmış. Bu kadar futbol oynayan, hadi onu bir kenara bırak, bu kadar takım çalıştıran bir futbol teknik adamının, maneviyatını bir kenara koyun, bugünkü şartlarda ekonomik neleri olurdu değil mi?
Son günlerinde ciddi rahatsızlığı nedeniyle Trabzon sokaklarında bastonla gezmek zorunda kalan bu adam, 2002 yılında noktaladığı bu çalışma temposu sonunda, 45 yılda kazandıklarıyla yaptıkları sadece ve sadece 3 tane daire, 1 tane araba, bir tane dükkan,
o dükkan da kiralık ama en önemlisi ise ev hanımı olan eşi Necla hanıma ve 3 tane yetişkin oğlu, Murat, Fırat ve Rıfat’a eğitim, öğretim hayatı sağlamasıydı. Şimdi bu saydıklarımızı, Süper Lig de tam sezon görev yapan bir teknik direktör bir-iki yıl da kazanırken, bu imkansızlıklar bile Celal Hoca’yı futbola olan sevdasından vazgeçiremedi.
Celal Genç, aynı zamanda 3 profesyonel futbolcu kardeşten biri ve ilginçtir üçü de aynı dönem forma giymişti. Bir kaç yıl önce rahmetli olan en küçük kardeşi Ahmet Ziya, Trabzonspor''un bordo mavili renklerle tanıştığı ilk yılı olan 1967-68 sezonunda, 2. Lig de formasını terletmişti. Sadece 3 tane ligin olduğu dönemdi; 1. 2. ve 3. Lig.
Celal Hoca’nın kendisi Boluspor''da 2. Ligde forma giyiyordu. Milli olan kardeşi Cenap da 1.Lig’de Altınordu’da top koştururken, gazetelere manşet olmuştular. Neden mi? ilk kez 3 kardeş aynı bir pazar günü, ülkenin farklı illerinde, farklı takım formalarıyla rakiplerine karşı sahaya çıkmışlardı. Böyle bir ortam bu ülkede veya Avrupa’da ya da dünyada bir daha yaşandı mı bilmiyorum, hatta sanmıyorum.
*
Celal Genç’in futbolla tanışması Trabzon Yeşilspor ile başlamıştı. Babası Şevket, dönemin Trabzon’daki ileri gelen en önemli isimlerinden biriydi. O yılların başbakanı rahmetli Adnan Menderes’in Trabzon’daki sağ koluydu adeta.
Hatta 1960 ihtilali’nde Adnan Menderes, Yassı Ada’ya gönderilirken, babası 8 gün kışlada göz altında tutulmuş ifadesi alınmıştı. Sanırım Adnan Menderes’in yakın adamlarından biriydi diye… İlkokulu Tevfik bey, Ortaokulu Trabzon Lisesi’nin orta bölümünde okumuştu. Liseyi de Trabzon Lisesi’nde okurken yarıda bırakmıştı. Futbol kafasını karıştırmıştı, futbol ile yatıyor, futbol ile kalkıyordu ve dersleri haliyle çok asıyordu ve de sonunda iyi bir hamle olmasa da okuldan ayrılmak zorunda kalmıştı.
Üç yetişkin babası Celal Hoca’nın evlatlarının üçü de evli. Hepsinden 3 erkek, 5 kız, toplam 8 tane torunu var. Eşi Necla Hanım 72 yaşında, 73’üne merdiven dayamış. Bu ülkede en fazla futbol takımı çalıştıran Celal Hoca’nın anıları da oldukça fazla tabi, bir tanesini kendi ağzından yazalım bakalım; Elazığspor’u 2. Lig’de çalıştırdığım dönemdi. Sezon bittiğinde Siirt’ten bir telefon açtılar, sanırım 1984 yılıydı. Ben de o zaman, Siirt neredeydi diye geçirdim içimden. İnanın tam yerini bilmiyordum o yıllarda. Dediler bana ki: Celal Hoca, Siirtspor olarak bu yıl yeniden kurulan 3. Lig’de mücadele etmek istiyoruz. Takımımızın başına geçer misiniz? Benim de Elazığspor ile bir yıllık daha sözleşmem var. Onlardan müsaade istedim. Ben de lige katılmanız kesinleşsin, söz veriyorum geleceğim Siirt’e dedim. O ara, 3. Lige başka bir katılacak olan Niğdespor’da aradı, o da beni istiyor. Ben akşam atladım Niğde’ye gittim. Peşin paramı aldım. Senetlerimi aldım. Mukaveleyi yaptım ve çıktık geldik. Aradan 3-4 gün geçti Siirt’ten bir telefon geldi yine…
‘’Hocam’’ dediler, ‘’Biz yeni kurulan 3. Lige alındık. Ben de dedim ki: ‘Ama ben Niğde ile anlaştım.’ Onlar da ‘’Sen bize dedin ki; Siz 3. Lige çıkmayı garantileyin söz veriyorum size geleceğim. İşte biz lige alındık, top şimdi sizde söz vermiştiniz.’’ dediler ve eklediler. ‘’Bize etraftan dediler ki; Celal Hoca size söz verdiyse sözünden asla dönmez.’’ ‘Ha öylemi’ dediler diyerek, bende anında ‘Tamam geliyorum.’dedim. Niğde ile anlaştığım aynı şartları onlara; Siirtspor’a söyledim kabul ettiler. Ben atladım gittim, Güneybatı tarafımızda kalan Niğde’ye. kulübün başkanı ile konuştum, durumu anlattım. ‘Konu para’ değil dedim. ‘Siz nasıl isterseniz öyle olsun ama ben bunlara Siirt’e söz vermiştim. Başkan da bana dedi ki: ‘’Hocam madem öyle diyorsun gidebilirsin, bu kapı sana her zaman da açıktır.’’ Ben, onlardan aldığım her şeyi geri teslim ettim, gittim aynı şartlarla Güneydoğu’daki Siirtspor ile anlaştım. Siirt’i de ilk kez o zaman gördüm. Şimdi ise Denizli’ye atanmadan önce, Trabzonlu Valisi Ali Fuat Atik ile çok şirin ve turistik bir kent olmuş diyorlar. ’’
*
‘’Çalıştırdığım takımların illerine giderken, genelde ev tutuyordum. Oralarda çocuklar küçük iken hep ailece gider yerleşirdik. Çocuklar büyüyünce hep yalnız gittim. Bazen evde, bazen tesislerde kaldım.’’
‘’1994 yılıydı sanırım, 1. Ligden 7-8 tane oyuncuyu transfer ederek Mardinspor’a yanıma aldım. Hakkari Yüksekova deplasmanına gideceğiz. Mardin, o dönemde de yine doğunun Madrid’i ve takımı da doğunun Real Madrid’i... Urfaspor ile ligde kafada yarışıyoruz o yıl. Kalecimiz Adanalı Ahmet vardı. Geldi yanıma deplasmana gitmeden önce. ‘’Celal Hocam’’ dedi. ‘’Bunlar bize üç aydır para vermiyorlar, içimizde evli barklı olanlar var. Alacaklarımız yığıldı. Biz dokuz kişi bu akşam Mardin’den ayrılıyoruz.’’ Tabi yapacak bir şey yok. Ağlaştık, sarıldık, vedalaştık ve gittiler. Takımı bir saydım geriye de 9 kişi kalmış, koskoca Mardinspor. Hem de şampiyonluğa oynuyoruz. Malzemeciye dedim ki: ‘’Amatör takımdan en iyi iki oyuncuyu al gel getir’ dedim, getirdi. On bir futbolcu ve ekip, yola çıktık. Yüksekova’da On bir kişi oynadık yedek oyuncumuz da yok. İki genç oyuncu ilk kez profesyonel bir maça çıkıyor, titriyorlar heyecandan. Maç berabere bitti inanır mısınız? Haftaya da yine Iğdır deplasmanı oraya da aynı On bir kişi gittik ve Iğdır’ı da yendik geldik ama kadro On bir kişi kalınca, sezonu tamamlayamadık ve Urfaspor şampiyon olmuştu. O yıl Mardinspor yönetimi oyuncuların parasını verseydi takım dağılmasaydı, yüzde yüz şampiyonduk. O günleri hiç unutamam.’’
Celal Hoca anılarına devam etti ‘’Güneydoğu’da takım çalıştırırken, tabi PKK terörünün yoğun olduğu 1990’lı yıllarda zaman zaman dağ yollarında önümüz kesildiği de olmuştur.
Bir gün Güneydoğu tarafından Erzurum’a, oradan da aktarma yaparak Trabzon’a gideceğim bir işim vardı. Yolda altı noktada bizim güvenlik güçleri otobüsümüzü durdurdular. Arama yapmak ve kimlik sorgulaması için… Ben de Erzurum Otogarı’ndan kalkacak olan Trabzon otobüsüne yetişmeye çalışıyorum. Otobüs ve biz, bu altı noktada aransa geç kalacağız. Hepsinde de otobüsü aratmadan ben geçirttim, yolcuların hepsi bana dua etti. İniyordum her kontrol noktasında aşağıya, askerler beni görünce ‘O Celal Hocam merhaba. Bu sefer nereye yolculuk derlerdi.’ Bende çocuklar durum böyle böyle geç kalacağım. Erzurum’dan Trabzon’a kalkacak olan otobüse yetişmeye çalışıyorum derdim, müsaade ederlerdi geçerdik sağ olsunlar. Yüksekovaspor’u çalıştırdığım günlerde geceleri devamlı silahlı çatışma sesleri duyardık. Korkmazdık ama üzülürdüm. Benim ülkemde bunlar olmamalı diye.’’
Celal Genç için Karadeniz yöresinde bu konularla ilgili efsane bir hikaye vardır. Sorduk hocam bu doğrumu diye evet bir kez olmuş böyle bir şey doğruymuş. Güneydoğu’da o dönemler Celal Hoca’yı tanımayan yok. Yine Güneydoğu da bir takımı çalıştırıyor. 1990’lı yılar ve bir başka rakip doğu takımı ile maç için deplasmana gidiyorlar. Yine kırsal da otobüsün önü kesildi, PKK’lı silahlı bir grup terörist tarafından… Celal Hoca tam şoförün arkasında oturuyor. Şoförün yan tarafında o zamanki otobüslerde açılır, kapanır cam var. Şoförün arkasındaki koltuktan öne doğru uzandı, camdan başını dışarı çıkardı ‘’ Ya çocuklar biziz, biz, futbol takımıyız maça gidiyoruz demiş, eli silahlı örgüt elemanı da ‘Oooo…CelaI Hoca yine siz misiniz hocam ya? Tamam geçin.’ demiş. Bu olay yıllarca spor camiasının yaşanmış ilginç sohbet anılarında da anlatılmış, karşılıklı gülüşülerek Celal Hoca yad edilmiştir.
Futbol oynadığı dönemde, Düzcespor ile şampiyonluk yaşayıp 3. Lig’den 2. Lige takımı çıkartan futbolcular arasında yer alan Celal Genç, antrenörlük yılarında ise Trabzon Gençlerbirliği’ni, Yomraspor’u, Trabzon Çağlayanspor’u ve Karspor’u şampiyon yapmıştı. Ayrıca Siirtspor’u, Kırşehirspor’u ve Hopaspor’u da şampiyon yaptığı takımlar arasına sokmuştu.
*
‘’Bir gün Kastamonuspor ile Sivas deplasmanına gidiyoruz. Özellikle Sivasspor için çok önemli bir maç. Düşme ya da küme de kalma maçı. O gece Sivas’ın protokolü ve ileri gelenleri bizi çok güzel ağırladılar ve futbol hiç konuşulmadı. Bizden yarınki maç ile alakalı hiç bir istekleri hiç olmadı. Ertesi gün 4 Eylül Stadyumu’na çıktık ki tribünler ful dolu. Biz çıktık maçı kazanmak için oynuyoruz ama 25’nci dakikada Sivas nizami bir gol attı, 1-0 öne geçti. Maç tertemiz gidiyor, kış mevsimi zemin kayıyor. Bizim bir oyuncumuz sağdan Sivas kalesine bir orta atıyor. Bende kızıyorum ona, niye erken ortaladın? Oradan o orta yapılır mı? diye. Kalecileri çıkıp topu alıyor. Bek arkadaşına elle atmak isterken ayağı bir kayıyor, düşüyor ve elindeki top fırlıyor, geriye doğru gidip kendi yani Sivas kalesinden içeri giriyor. Biz haliyle sevindik, gol. Baktım orta hakem golü bir türlü vermiyor. Biz ve oyuncularım itiraz ediyoruz. Baktım ‘devam’ dedi ve golü vermedi. Şimdiki gibi televizyon-melevizyon, canlı-manlı yayınlar yok öyle. 1980’li yıllar. Orta hakem korner verdi. Ben oyunu durdurdum sahaya girdim, tüm futbolcuları yanıma çağırdım. Tribünlerde ses yok neler olacak diye bakıyorlar. Çünkü, gol değil onlar da biliyor. Dedim çocuklara ki; arkadaşlar anlaşılan biz bu sahadan galip ayrılamayacağız, berabere de bitiremeyiz, yakamızı bırakmayacaklar. Sonuç belli, Sivasspor’u kümede bırakacaklar. Siz çıkın yine topunuzu oynayın, bakında 2’nci golü yemeyelim. Bu golü vermeyen hakem, başka hiç bir golü vermez, veremez. Maçı böyle 1-0 bitirmeye çalışın. Maç aynı şekilde 1-0 bitti, yenildik. Sivas kümede kaldı. Tribünlerde sevinçler vardı ama buruk sevinç.’’
Celal Hoca, ömrünün son haftalarında sağlık yönünden oldukça şikayetçi ve rahatsızdı. Ciddi bir tedavi süreci yaşadı. Yenicuma Mahallesi’ndeki evinde günlerini genelde istirahat halinde geçirdi. Zaman zaman çok sıkılınca evde, Uzun sokak’ta bulunan bir işhanının zemin katındaki akvaryum malzemeleri, ev hayvanları ve materyallerinin satıldığı dükkanına uğradı. Gelen giden dostlarıyla çay içerek, uzun uzun sohbetler ederek, eski günlerini, anılarını yad etti.
Son yıllarında yaşlılığı nedeniyle artık takım çalıştıramayan Celal Genç, 2021 yılının soğuk bir aralık ayında, evinde hasta yatağında tam 80 yaşında hayata veda ederken;geride acısıyla, tatlısıyla, güzel anılar bıraktı.