Futbolcuyu kimler höpürtetir? Kulüpleri kimler soyar? Paranın rengi neden yoktur?
Öğrenciyken,
çatı katında bir odam olsun,
Tolstoy ve Dostoyevski gibi kitaplar yazmak isterdim.
Kışın üşümek ve soğuk odada battaniyeye sarılmak isterdim.
Kar yağışını küçük pencereden izlemek isterdim.
Bir kızı da çok sevmek isterdim.
Öğrenciyken hep bir daktilom olsun istedim.. Olmadı…
Sonra, ilk maaşımla, daktilo aldım.
Şu an bi halta yaramıyor...
Şimdiki gençler bu anlamda şanslı,
hemen hemen hepsinin bilgisayarı ya da akıllı telefonu var…
Cep telefonu ellerinde dünya avuçlarının içinde…
Her gün cep telefonuyla sevişiyorlar!
İlginç bir nesildik!
Aşık olduğumuz kızların evinin önünde volta atardık.
Sokaktan pencerelerine bakar belki perde arkasından bakar diye hayal ederdik.
Sokaktakinden pencereye, pencereden sokağa “bakış aşkları”…
Çoğu zaman kızların haberi bile olmazdı.
Kızlar evden pek çıkamadığı için bir aşağı bir yukarı “voltalama” yapılırdı.
‘Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli’ dizesinin harbiden gerçeği yaşanırdı!
Zaten, yapsanız yapsanız pastanede muhallebi yerdiniz en fazla!
Dedim ya ilginç bir nesildik.
Para pek yoktu ama gerçekleştirilecek çok hayaller vardı.
Gençlerin geleceğini çalan hırsızlar o zamanlarda da vardı da,
Hayallerini bile çalacak hırsızlar henüz ortalıkta yoktu!
Misal, mahallede hoşlandığınız bir kız olsun,
bir arkadaşınız sizden önce “O kız benim” dedi mi siz sevginizi kalbinize gömerdiniz.
O artık ‘Arkadaşımın aşkı’ olurdu…
Biraz “Salak” mıydı bilemiyorum ama saf ve temiz bir nesildi!
Belki de bu yüzden,
12 Eylül faşist diktatörleri bu romantik gençlerin üstünden silindir gibi geçti!
Darbe yapmak için binlerce gencin ölmesine önce seyrettiler,
Sonra darbe yaptılar.
Utanmadan,
elmalarla armutların olgunlaşmasını bekledik dediler, Ahlaksızca!
Tabii o zamanlar,
“Money For Nothing” şarkısı henüz bestelenmemiş de olsa, hayat ilkesi ‘Para her şey değildir’di!
“Parayla saadet olmaz’ şarkılarıyla büyüyordu gençler!
Ama parayla saadet oluyordu.
Çünkü,
o yıllarda da mahallenin en güzel kızı, mahallenin en zengin ailesine gelin gidiyordu.
Oğlan takoz olsa da güzel kızı o kapıyordu!
Gençler, gidenin arkasından bakıp, acıklı arabesk şarkılar dinlerdi.
7-8 kişi bir şişe şarap alır, adam başına bir çay bardağı düşen şarapla “sarhoş” olurlardı!
Kim bilebilir ki, belki de sarhoş olduklarını sanırlardı!
Futbolda da hayat benzer paralelde akıyordu...
Transfer teklifinden önce “Damarımı kesseniz, kanım şu renk akar” diyen futbolcu,
transfer teklifiyle birlikte “Damarımı kesseniz zaten benim kanım o renk değil bu renk akar” derdi.
Hele parayı alıp imzayı attı mı, doğuştan o takımdan olurdu!
Bir gün önce formasını giyip poz verdiği takımı, diğer takım fazla para verince satışa getirir,
hemencecik diğer renklerle yapılmış formayı giyer, gururla poz verirdi.
Tornistan yapmak paraylaydı!
Hiç yüzleri de kızarmazdı.
Yani para, o zamanlarda Money For Nothing değil, her şeydi!
Görenler, Para sen nelere kadirsin derlerdi!
Bir - iki bilemedin üç gün ayıplanırdı, sonra unutulurdu!
Ve elbette yine,
mahallenin en güzel kızını zengin ailenin oğlu alırdı.
Kız ona varırdı, kalbinde hangi düşünce olduğunu kimse bilmezdi!
Para varsa mutluluk vardı!
Para icat olduğundan beri suyun akışı aşağı yukarı böyleydi!
Bu yüzdendi, “yetenekli bir futbolcunun” renk renk forma giymesi veya takım takım değiştirmesi…
Siz hiç 1 milyon doları ya da euroyu bir arada gördünüz mü?
5 milyon euroyu hiç hayal edebildiniz mi?
Yabancıların aldığı iki katı dolar veya eurodan bahsetmiyorum bile..
Onların 1 yılda aldığı parayı siz ömrünüzün sonuna kadar alabilecek misiniz?!
1 milyon, 2 milyon, 3 milyon 4 milyon dolar kaç para yapıyor buluyor musunuz?
Matematiğiniz nasıl?
Yaradılışın temeli matematiktir unutmayın!
1 yılda alınan paralar bunlar.
Elbette en güzel evlere sahip olacak, en güzel arabalara binecek, en güzel kızları alacaklar!
Kasmayın kendinizi o kadar.
Üzmeyin birbirinizi… Kırmayın kimseyi…
Değmez…
Bırakın hayat kendi yatağında ağır ama güzel aksın gitsin…!
Siz asıl,
bu çocuklar üzerinden inderegandi yapanlara bakın!
Manajerlerle iş tutanlara,
kulüp yöneticilerine,
kulüp yöneticiliğine aday olanlara,
kendilerine “En baba taraftar benim” dedirtenlere,
“Koyu şu takımcıdır’, ‘Koyu bu takımcıdır’ denilenlerin arka planda ne yaptıklarına bakın!
Hepsi değil ama bir kısmı böyledir maalesef!
Yönetime gelen, yönetime gelmek isteyen insanlara bakın!
damarını kesseniz akan kanın dolar - euro renginde olduğunu görürseniz,
sakın şaşırmayın…!
Bu yüzdendir,
batık iş adamı olarak gelip, dirilmiş iş adamı olarak yönetimden gitmeleri..!!
Dolayısıyla asla inanmayın,
“Şu takımın çocuğu, bu takımın çocuğu’ laflarına…
Parayı bulduğunda rengarenk formayı giyiyor ne yazık ki insanoğlu…
Bu yüzden kendinizi çok kasmayın,
sevdiğiniz takım galip gelemese de, şampiyon olamasa da…
Sadece maçlar adil olsun, maçlar adaletle yönetilsin yeter deyin…
Gerisi fasa fiso..
Elbette aşık olduğunuz renklerine büyülendiğiniz takımınızı ölene kadar bırakmayın!
Çünkü,
Çiçekli bahçeyi herkes sular, önemli olan çiçeksiz bahçeyi her gün sulamak…
Hiç sönmeyen umutla sulamak.
Belki bir gün çiçek açar diye…
Umut, bu yüzden hayatın goncasıdır.
Umut bitmeden hayat da bitmez.
Umut bitmişse, hayalleriniz bitmişse Tanrı bile size yardım etmez!
Bayılıyorum şu Cep telefonuyla sevişen nesile…
Uyanık olun 5 numara kep giyin!
Sizi yemelerine izin vermeyin.
Hele hele hayallerinizi çalanları iyice öğrenin..
Neyse anam babam neyse,
OC yine kaçar anam babam…
En Kalbi Muhabbetlerimle…
Ben CAN; Orhan Can…