Fasit dünya kapalı zihin modeli
Yaşadığımız olaylar ve gelişmeler hepimizin herkese, özellikle de teologlara şöyle bir soru sormasını ve bunun yanıtlanmasını gerekli kılıyor. Nedir o soru?
Şudur: İslam''ın ve özünde Allah''ın; her bir kulunda görmeyi istediği din, şimdi şu an ulemanın, özellikle de bir kısmının anlattığının tıpkısının aynısı mıdır? Başka bir ifade ile tarikat ve cemaat öğretilerinin dini içerikleriyle, Allah''ın kullarında görmeyi istediği din arasında, tıpkısının aynısı olmak bakımından bir ilişki var mıdır?
Örneğin Allah, sahiden Arap toplumlarının ve birçok toplumun geçmişte yaptığı gibi, 9 yaşında bir kızın evlendirilmesini onaylıyor mu?
Maalesef konu sadece cinsellik ile sınırlı değil. Aile diye sosyal bir kurum var ve bu kurumun kendi içinde rol dağılımı ile bu rollere bağlı görev ve sorumlulukları var. Evde kadın ana olmanın, ev işlerini yapmanın yanında çocuk büyütme becerisine, onu kontrol etme, çocuğu anlama ve koruma yeterliklerine de sahip olmalıdır.
Belki biraz iddialı bir cümle olacak, ama bu akıl zihin kilitlenmesi ve kendi içine hapis olma süreci, beraberinde koskoca Osmanlı Devleti''nin yıkılmasına neden olan gelişmelerden biriydi. Yetişkin beyinleri belirli alana hapseden medrese eğitim sistemi, Kanuni''nin ikinci yarısından sonra gelişen Avrupa''daki bilimsel gelişmelerden hem habersizdi ve hem de en küçük bir bilgi kırıntısının, okulun; (bırakın kapısını) penceresinden bile içeri girmesini istemiyordu. Onlar kendi küçücük dünyasında mutluydular.
Okulun öğretmediği, kabullenmediği, uzak durduğu, toplum hayatına taşımadığı bilgiyi başka kim taşıyacak?
Hiç kimse.
Zaten öyle oldu hiç kimse taşımadı ve önce duraklama, sonra da gerileme dönemine girdik. Ayıkmamızı, Avrupa''nın icat ettiği yeni silah sistemleri ve büyük topların cephelerde bizi yakıp yıkması sağladı.
Geç kalmıştık.
Senin tahta kalyonların ve yelkenlilerin Haliç''teyken, onlar, çelik gemiler yapmış, üstelik de ne insan gücü ne de rüzgâra bağlıydı. Hepsi buharla çalışıyordu. Sonra motor girdi işin içine.
Osmanlı devletini yönetenler, eksiklerini görüp düzetmek istedikçe karşılarına kim çıkıyordu biliyor musunuz?
İşte bu ulema.
Örnek vereyim.
Sakarya Üniversitesi''nde Kuruluş ve Çöküş Sürecinde Türk Devletleri sempozyumu düzenlenmiş. Bu sempozyumda Prof. Dr. Bayram Kodaman Hoca''nın çok güzel bir makalesi (tebliği) var. Makale, "Osmanlı Devleti''nin Yükseliş ve Çöküş Sebeplerine Genel Bir Bakış" başlığını taşıyor.
Hoca, başlangıçta bir adalet devleti olduğunu söylediği Osmanlı''nın, 17. yy sonrasında Avrupa''da başlayan bilimsel gelişmeler ve beraberinde yarattığı ekonominin Osmanlı Devleti''ni olumsuz etkilediğini, yöneticilerin Avrupa''daki gelişmeleri kavramakta geciktiğini, bu sebeple içten ve dıştan devletin yıpratıldığını söylüyor. Devleti içten içe engelleyen sebeplerden birinin de; "17. yüzyılın ilk yarısında Kadızadeliler hareketi, 18. yüzyılda ise Vahabilik hareketi ve 19. yüzyılda Osmanlı topraklarında hızla yayılan Nakşibendî tarikatının Halidiye kolu" olduğunu belirtiyor. Bu dini hareketler, "Avrupa''ya düşmanlığın ve Asr-ı Saadet dönemine dönüş fikrinin başını çekmişlerdi" diyor.
Kadızadeliler, "Peygamber döneminde ne yapılıyor, nasıl yaşanıyorsa öyle yaşayalım" demekteydiler. Halidiye kolu da benzerini söylüyor. Ancak, sıra bire bir yaşamağa geldi mi işler karışıyor. Hiç kimse Hz. Peygamber gibi tek göz, üstü dallarla örtülü, duvarları çamurdan sıvalı ev istemiyor. Savaşırken ok yay kullanmıyor. Sadece karı kız işi olunca eski Arap geleneklerinden mülhem, doğrudan dinin kuralı olmayan yan yolları dinileştirip topluma sunuyor. Kısaca tarikat ve cemaatler, ikide bir peygamber ve sünneti deyip duruyor, ama peygamberin bir göz odada mütevazı yaşama sünnetine uymuyor.
Başka?
Savaş sünnetine uymuyor.
Deveyle seyahat sünnetine de uymuyor. Madem Asr-ı Saadet''e döneceğiz ve birebir sünnetlere uyacağız öyle ise söylediklerini yapın. Yapmıyorlar. Onlar sadece modern çağın otomobilleriyle, cep telefonlarıyla, televizyonları ve lüks yaşam alanlarıyla konfor alanı oluşturup, sıra cinselliğe gelince üfürüyor.