En tehlikeli senaryo
Var sayalım ki, erken seçim oldu, AKP milletvekili eksiğini tamamladı ve tek başına yeniden iktidara geldi... Bu durumda tekrar PKK’yla masaya oturmayacağının ve çözüm sürecinde ikinci boyuta geçilmeyeceğinin garantisi var mı?
Şimdi bir yığın hükûmet ve seçim senaryosu konuşulurken, her halde en tehlikeli senaryo bu... Sadece Oslo ve İmralı tutanakları bile örgütün en zayıf anında siyasî otoriteye nasıl diz çöktürdüğünü gösteriyor... Üç yıllık güçlenme ve uluslararası meşruiyet devşirme döneminden sonra o masalarda nelerin karara bağlanacağını düşünmek bile ürkütücü...
Bunu izah zor olmaz kendileri açısından... Nasıl bir ay içinde, sanki bütün bu yaşananların sorumlusu kendileri değilmişçesine yeni bir maskeli baloya çıkmış iseler, yeniden tek başına iktidar olmaları durumunda PKK’yla yeni çözüm ortaklığını ‘sonunda yine kardeşlik kazandı’ diye pazarlamaya başlayabilirler...
Bu senaryo ‘en kötü senaryo’... Kimse bu kadar da olmaz demesin... Zaman içinde ‘ne kadar olmaz’ları gördük hep birlikte... ‘Görüşen şerefsizdir’den yola çıkıp, ‘Kobani’ye selâm’la tamamlanan yolculukları!.. Ve daha nice utanç sayfasını...
Bu bir ihtimal elbette ama yaşadığımız kötü tecrübeler sonucunda asla yok sayamayacağımız bir ihtimal... O gün gelir, kan dökücülerle yine zulalarda yeni masalar kurup, saraylarda mutabakat pozları verirseler şaşırır mıyız?
Dönüp karşı çıkanlara “Bakın, provokatörler yüzünden mutabakat bozuldu, yine kan döküldü, yine analar ağladı” diye saldırmayacaklarından, üç-beş ay önce yazarken kullandıkları irinli mürekkebi yalamayacaklarından emin miyiz?
PKK, ‘ısmarlama zafer’ini artık katmerlemiş şekilde bölgedeki hâkimiyetini tescillerken, bunların “Örgüt devletin gücünü gördü ve kabul etti, silahları kesin bırakacak” propagandası yapmayacağını kim garanti edebilir? “Orası toprağımızdır, Ankara ve İstanbul’u nasıl savunuyorsak, orayı da öyle savunuruz” dedikten birkaç ay sonra Süleyman Şah’ın kemiklerini bir gece yarısı toplayıp, apar topar kaçmayı zafer olarak sunanlardan bu saatten sonra neyi duyarsak şaşırabiliriz ki?
Bu kafa değil miydi “Orta Doğu’da bizden habersiz yaprak kıpırdamaz” diyen? Ve bu gözler değil miydi, daha bu hafta yurt içinde bir noktadan bir başka noktaya taşınan iki ton patlayıcıyı görmeyen? Var mı, bu ağır çelişkilerden dolayı, utanan, sıkılan, özür dileyen?
* * *
Ahmet Takan, dünkü yazısında önemli bir noktaya dikkat çekiyor... “Çözüm sürecini rafa kaldırdılar çünkü amaçları milliyetçi oylar. Ancak tekrar sürece geri dönecekler. Bu bilgi saraydan geliyor. ‘Kur’an-a el bas’ diyen Bahçeli de bunu biliyor. Bu sözü de onun için söyledi. Yani bu konuda ilerleme sağlanamadı” bilgisini aktaran Ahmet Takan da o ‘en kötü senaryo’nun altını çiziyor...
Tayyip Erdoğan, hükûmet kuruluşu için verilen 45 günlük süreyi sadece ‘birinci parti’ye verilmiş bir süre gibi kullanıyor... Ve ağır ağır sürenin sonuna doğru yaklaşılıyor... Hükûmet kurulamazsa, ‘sürekli olumsuzluk’ dayattıkları gerekçesiyle muhalefet partileri suçlanarak erken seçime gidilecek... Daha önce de vurgulamıştık, son seçim kampanyasını koalisyonların kötülüğü üzerine oturtan, koalisyonu kaos, gerilim ve ekonomik kriz olarak propaganda eden AKP haklı çıkmışçasına yeni bir stratejiyi hareket geçirecek...
Ellerinde muhalefet partileriyle kıyaslanmayacak bir propaganda gücü var ve bunu acımasızca kullanacaklar... Zaten sürekli anket yaptırarak, hamle zamanlamasını ellerinde tutuyorlar...
Bugün gelinen noktada bütün sorumluluk ve vebal iktidar partisinde olmasına rağmen, muhalefet partilerini hâlâ ‘savunma’ pozisyonuna itebilmesi, ellerindeki propaganda silahının gücünü gösteriyor...
AKP’nin tek başına iktidarına ve ardından da yeniden teslimiyet masasına oturmasına kapı aralayabilecek yol, en sıkıntılı olan... Muhalefet buna göre karşı stratejiler geliştirme ve bunu da halka benimsetme mecburiyetinde...