Egemenliği cemaat ve örgüte teslim etmek!

Konumuz gerektirdiği için Zaman ve Samanyolu grubuna yönelik arama ve gözaltı kararını alan mahkemenin gerekçesini bir defa daha tekrarlayalım:
“Türkiye Cumhuriyeti devletinin egemenliğini ele geçirmek amacıyla, baskı, yıldırma ve tehdit yöntemlerini kullanarak örgütsel yapı oluşturmak, bu yapılanma adı altında iftira, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, belgede sahtecilik suçları yönünden arama ve gözaltı için makul şüphe bulunması...”
Gerekçede her ne kadar baskı, yıldırma ve tehdit gibi yöntemler anılsa da doğrudan şiddet veya terör kavramı kullanılamadığı görülüyor.
Peki ama baskı, yıldırma ve tehdidin ötesinde doğrudan şiddet ve teröre başvuran bir örgüt, şu anda Türkiye’nin Güneydoğu vilayetlerinin bir kısmında, egemenliği ele geçirmiş durumda değil midir? Üstelik bu duruma, komutanların dinleme kayıtları bulunduğu gibi şantajlar da yapılarak güvenlik kuvvetlerinin elinin kolunun bağlanması sebep olmamış mıdır? PKK ve siyasi türevi olan partiler, Güneydoğu’da tam egemenlik kurduktan sonra bütün Türkiye’nin egemenliğine de ortak olmak istemiyor mu? AKP iktidarı, çözüm süreci adı altında PKK’nın özerklik ve genel af gibi taleplerini kamuoyunda tartıştırmıyor mu?
Bütün bunlar doğru olduğuna göre, devletin egemenliğini ele geçirmek isteyenlere yardım ve yataklık edenler kim oluyor?
***
Anayasa’ya göre egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milleti’nindir.
AKP iktidarı, PKK’nın da talep ettiği gibi Türk lafzını Anayasa’dan çıkarmak istemedi mi; böylece, Türkiye’deki Türk egemenliğine, Anayasal olarak da son vermek istemedi mi?
Konuyu biraz daha açalım... Anayasa’nın başlangıç ilkelerinde “Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı; Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı” belirtilmiyor mu?
Ve bu ilkeler, Anayasa’yı yapan nesil tarafından demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunmadı mı?
***
Sahte delil üreterek ve sansasyonel cinayetler işletip bunları askerlerin veya milli güçlerin üstüne atarak, Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi davalarla TSK’yı çökertmek, ardından egemenlik paylaşımı için PKK ile masaya oturmak, ayrıca Suriye, Irak ve Libya’da “Yeni Haçlı Seferi” ne hizmet etmek suç değil midir?
Şimdi iktidar alenen diyor ki, “biz yapmadık, paralel yapı yaptı...”
Paralel yapı kimin ortağıydı? Onları emniyet ve yargıya hakim kılan kimdi? Ve onların ürettiği davaların savcılığını üstlenen kimdi? Bakınız. bu zulmün etkileri hâlâ devam ediyor. Ergenekon duruşmaları sırasında, üye hâkimlere hakaret ettiği iddiasıyla mahkeme kaleminde tutanak tutularak hakkında dava açılan ve 1 yıl 15 gün hapse mahkûm edilen avukat Zeynep Küçük, iki yılın altında olduğu halde cezası ertelenmediği veya hükmün açıklanması geriye bırakılmadığı için hapse girecek!
Vatanseverlere zulmederken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin egemenliğinin bir kısmını kendi elleriyle, bir cemaate ve bir terör örgütüne teslim eden siyasi iktidar, cemaat kendisine de operasyon yaparken sıfırladığı paraların da yanına kâr kalacağını mı zannediyor?

Yazarın Diğer Yazıları