Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Coşkun ÇOKYİĞİT
Coşkun ÇOKYİĞİT

Dune Filmi Öküzün Trene Baktığı Gibi Seyredilmemeli

Dune: Çöl Gezegeni filmini hafta içi bir sinemada seyrettim. Çarşamba ve halk günü olmasına rağmen salon ancak beşte bir kadar doluydu. Sonra Türkiye’de gişede birinci olan filmin seyrettiği bu Dune olduğunu okudum! Gişe şampiyonu bu filme giden yüksek sanat sevdalısı Türk sinemaseverlerin filmden ne anladıklarını merak ediyorum.

Yazılarındaki detayları, film metnine getirdiği açıklamaları pek beğendiğim birkaç sinema yazarının eleştirisine baktım, onlar da hikâyeyi anlatmış, tekrarlanan bilgileri kullanmış. Şu ana kadar ciddi bir analiz varsa da ben göremedim.

En başta filmin adı olan “Dune” kelimesi bana “dûn” ve “denî” kelimelerini hatırlattı. Bunlar Arapça kelimeler. Dünya kelimesi de bildiğim kadarı ile “dûn” ve “denî” ile akraba. Hepsinin anlamında indirgeyicilik var. Mesela Dünya; en yakın, en aşağı sema (semaü’d-dünya anlamıyla yaşadığımız gezegene isim olmuş). Mesela denî: Alçak, soysuz, bayağı anlamına geliyor. Yine Dûn: Alçak soysuz denî, anlamında.

Dune filminde, filmin adından başlayarak kişi isimleri, lakapları, yer adları, beklenen kurtarıcı veya bunların yerine kullanılan lâkapların büyük kısmı Arapçadan ödünç alınmış. Hikâyenin geçtiği mekânlar ve olaylar da doğrudan Orta Doğu’nun kangren olmuş hâlinden ibaret. “Baharat” toplamaya gelen sömürgeciler “petrol şirketlerini”, yeraltı sığınakları Gazze tünellerini, beklenen kurtarıcı teması, Müslümanların kafasına sokulmuş “Mehdi” beklentisini işaret ediyor.

Filmin çıkış noktası ise Frank Herbert’in 1965 yılında yayınlanan Dune romanı. Bütün bu yakıştırmalar, anlamlandırmalar için çok fazla yorum yapmayacağım çünkü romanı okumadım. Ancak 1970’li yıllarda çekilen Akbabanın Üç Günü’nde, günümüz Orta Doğu’su için kurgulanan planlar nasıl deşifre ediliyordu ise, Dune romanında da günümüze dair bir kehanetin yazılmış olmasına şaşırmayacağım.

Bu sebeple sinema sanatının ağır abisi teknolojinin marifetiyle “hormonlanmış” bu tür bilim kurgu filmlerini, görkemli sahneler izleyip hayran kalmak için seyretmek yerine, “öküzün trene baktığı gibi ne bakıyorsun, anlattığım senin hikâyen” mesajına kulak vererek seyretmekte fayda var hem de hayati fayda.

Şimdilerde, “birinci film incelemesi, ikinci inceleme, üçüncü inceleme” şeklinde moda olduğu gibi, romanı okuduktan sonra, ana metinden yola çıkarak Dune hakkında ikinci bir inceleme yayınlayabilirimJ)

/////////////////////////

Susmazsan Sıra Sana Gelecek!

++++

Auschwitz'de geçen Holokost draması “İlgi Alanı” ile En İyi Uluslararası Film ödülünü aldığında Jonathan Glazer için öpücükler dağıtan ABD ve Avrupalı sinema insanlarının, yönetmenin Oscar ödül töreninde “Gazze mezalimi” hakkındaki konuşması sonrası birer zombiye dönüşmesi dikkate değer bir “aşağılama/aşağılanma”. Sanatın evrenselliğinin sırtına binip ayrıcalıklı kişiler hâline geldiklerinde “arınık bir hayat süren” bu kişilerin sinema sanatı üzerindeki tahakkümleri hem sanata, hem onu satın alanlara bir hakarettir, aşağılamadır ama ironik kısmı kendi kendilerini aşağılamalarıdır.

Jonathan Glazer’in söyledikleri toparlayabildiğim kadarıyla, şuydu: "Tüm seçimlerimiz bizi günümüze yansıtmak ve yüzleştirmek için yapıldı, bakın o zaman ne yaptılar demek için değil, bakın şimdi ne yapıyoruz demek için. Filmimiz ‘dehümanizasyonun’ en kötü noktaya vardığını gösteriyor. Bu geçmişimizi ve bugünümüzü şekillendirdi.”

Bu sözler üzerine, kendilerine sunulan maddi imkânlar ve ayrıcalıkları sebebiyle gerçeklikle bağları kopmuş, muhtemelen kokain yüzünden beyinleri mercimek tanesi kadar kalmış bini aşkın Hollywood’lu “sürü sanatçısı” Jonathan Glazer’e “susmazsan sıra sana gelecek” anlamına gelen sözler söylemişlerdi…

Neyse ki, Hollywood’da birkaç kişi de olsa hakikati söylemekten çekinmeyecek kadar cesur ve onurlu başka insanlar da var. Bunlardan birinin senarist ve oyun yazarı Tony Kushner olduğunu öğrendik. Bu cesur kişi yani Kushner, Glazer'ın konuşması "reddedilemez bir açıklama" ifadelerini kullanmış.

Tony Kushner şunları söylüyor: “Glazer'ın söylediği şey çok basit. Yahudiliğin, Yahudi kimliğinin, Yahudi tarihinin, Holokost tarihinin, Yahudilerin çektiği acıların tarihinin, diğer insanları insanlıktan çıkarma ya da katletme projesi için bir bahane olarak kullanılmaması gerektiğini söylüyor. O bunu reddediyor. Buna kim katılmaz ki? Ne tür bir insan şu anda Gazze'de olanların kabul edilebilir olduğunu düşünür? Ve eğer kendinizi yüksek sesle ve herkesin içinde, 'Yaptıkları benim için sorun değil' derken bulursanız çünkü sizin için tek seçeneğin, bir Yahudi olduğunuz için, İsrail'in yaptığı her şeyi savunmak olduğunu hissediyorsanız, yazıklar olsun size!”

Kushner’in “yazıklar olsun!” aşağılamasını Türkiye’de yaşayan ve maalesef sanatı bir sınıf atlama, ayrıcalıklı yaşama aracı olarak görüp vicdanını çöpe atmış bütün gasıplara da söylemeliyiz. Gazze’de, Batı Türkistan’da veya dünyanın her neresinde olursa olsun mazlumlardan yana olmayanlar, ‘yapılanlar benim umurumda değil’ diyenler yazıklar olsun size! (Kullandığım bilgiler internet açık kaynaklarından derlenmiştir.)

Yazarın Diğer Yazıları