Dini kullananlar dine zarar veriyor
Dini siyasette kullanmanın örnekleri daha önce de görülmekle birlikte bu örnekler AKP döneminde çok artmıştır. "Artmıştır" sözü aslında durumu tam ifade etmiyor. AKP döneminde din ve siyaset neredeyse iç içe girmiştir.
Din ulvi bir kurumdur. Bir dine inananlar, inandıkları dinin, insan ve tabiat üstü kaynakları olduğunu kabul ederler. Bu sebeple dinlerinde kutsal kabul edilen şeyler onlar için ulvi bir değer taşır.
Semavi dinlerde "vahiy" kavramı vardır ve dinî metinlerin vahiy yoluyla Tanrı'dan geldiğine inanılır. Müslümanlıkta Tanrı; madde, zaman ve mekânla bağlı değildir; "zamandan ve mekândan münezzeh"tir. Müslümanlığın bu soyut Tanrı anlayışı bence çok ileri bir seviyeyi temsil eder.
Hz. Muhammed sadece bir din getirmiş değildir; o aynı zamanda bir devlet kurmuştur. Kurduğu devletin de ilk başkanı olmuştur. Dolayısıyla onun yaptıkları aynı zamanda devletin yönetimiyle ilgilidir. Bu bakımdan onun bütün yaptıklarını ve sözlerini dinin gerekleri olarak yorumlamak doğru değildir.
Müslümanlık tarih boyunca birbirinden farklı yorumlara konu olmuş, çeşitli İslam devletleri çok farklı uygulamalarda bulunmuştur. Tarih boyunca değişmeyen bir İslami yönetim sistemi mevcut olmamıştır. Tarih boyunca görülen farklı uygulamalar, devlet yönetiminin mutlaka dinî esaslara bağlanması şartının aslında mantıklı olmadığını da göstermektedir.
Bugün de ülkelerini İslami esaslara göre yönettiklerini ileri süren devlet yöneticileri vardır. Fakat hepsinin de yönetim tarzları birbirinden farklıdır.
İslami esasları kendilerinin temsil ettiğini ileri sürenler tarihte de bugün de İslam dünyasını parçalamaktan başka bir şey yapmamışlardır. Yorum birliği hiçbir zaman sağlanamadığına, bugün de birçok farklı yorum bulunduğuna göre "devlet yönetimini dinî esaslara dayandırmak" görüşü doğru bir görüş değildir. Doğru olmadığı gibi parçalanmaya yol açan bir görüştür.
Bütün bu tarihî tecrübelerden sonra bugün yapılması gereken, devlet ve siyaset işlerini dinden tamamen ayırmaktır.
Din; inanç sistemi, uygulamaları ve ahlak değerleriyle milleti bir arada tutan kültür unsurlarımızdan biridir. İnsanlara huzur veren, onların ahlaklı, âdil ve erdemli olmalarını sağlayan, en azından böyle olması gereken sosyolojik bir kurumdur. Böyle bir kurumu siyasete alet etmek, onun bütün inananları kapsayıcı niteliğini ortadan kaldırmak demektir. Farklı siyasetlere göre farklı din anlayışlarının ortaya çıkması demektir. Bu da sonunda inananları ve inanılan dini parçalayıcı bir hareket olur.
Bütün bu sebeplerle camilerde, namaz bitimlerinde siyasi konuşmalar yapmak, üstelik bu konuşmalarda kendi partilerinden olmayanları ötekileştirmek, ülkeye zarar verdiği gibi doğrudan doğruya dinin kendisine de zarar verir. Özellikle iktidar partisi mensupları bu işi çok yapıyor. Son zamanlarda muhalefetten de benzer davranışlar içine girenler görülmeye başlandı. Muhalefetin kesinlikle bunu yapmaması gerekir. Din istismarında iktidarı yalnız bırakmalı ve bunu her defasında vurgulamalıdır. Her defasında "Burası cami, burada siyasi konuşma yapılmaz." diyerek iktidarın yaptığını gözler önünde canlandırmalıdır.
Tanrı ülkemizi de dinimizi de istismarcılardan korusun!
Not: "Ülkenin Değiştirilemeyeceği Anlaşılmıştır" başlıklı yazımda, Türklerin tarih boyunca medeniyete doğru koştuğunu anlatırken "11. yüzyılın ortalarında Horasan'dan kopup önce Azerbaycan'ı, Anadolu'yu, Akdeniz kıyılarını, sonra Balkanları doldururken medeniyete doğru koşmuştur." ifadesini kullanmıştım. Bu, ciddi bir yanlıştır. Türkler sürekli batıya doğru gitmişlerdir ama her batıya gidiş "medeniyete doğru koşmak" değildir. Biz Anadolu'yu, Balkanları doldururken "medeniyete doğru" koşmadık, tam tersine oralara medeniyet götürdük. Çünkü o dönemlerde Doğu Roma da Balkan ülkeleri de çok geri idi. Bu ciddi yanlışımı düzeltir, bu konuda beni uyaran hocam Mehmet Maksudoğlu'na teşekkür ederim.