Din elbisesini ters çevirip giyenler!

Tehran Times gazetesinin 29 Ekim 2007 tarihli haberine göre, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, Türkiye Dışişleri Bakanı Ali Babacan’a İran, Türkiye ve Irak’ın dost ve kardeş ülkeler olduğunu söyledi ve “Hepimizin kaderi birdir” dedi.
Ahmedinejad, düşmanların, uzun vadeli planlar yoluyla bölgedeki tüm ülkeleri tahakküm altına almayı planladıklarını belirtirken İran Dışişleri Bakanı Manuçher Muttaki de “Bölgede organize olan bazı terörist grupların arkasında Siyonist rejim ve ABD’nin olduğunu görüyoruz” dedi.

* * *

Peki, Müslüman ülkelerin yöneticileri, halkları ne yapıyor? Neden başlarına bunca bela geldiği halde, hala bir çıkış yolu bulamıyorlar?
Bu konuyu geçmişte incelemeye çalıştık. Fakat İslam ülkelerinde bir davranış modeli var ki, bu ülkelerin neden kurtuluşa eremediğini gösteriyor.
Bu davranış modelini inceleyen Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, “Dindar Cumhurbaşkanı Ve İsraf Meselesi” başlıklı yazısına yeni Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Çankaya Köşkü’nü tadil ve tefriş için bütçeden alacağı ilave paranın yaklaşık 31 trilyon olduğu, borç altında boğulan Türkiye’nin bu para için ödemesi gereken faizin ise 15 trilyonu bulacağı konusu ile giriyor; Atatürk ve Ahmet Necdet Sezer’in “muktesit” yani tutumlu davranışlarından örnekler veriyor, hatta Atatürk’ün bu özelliği sebebiyle kimileri tarafından cimrilikle suçlandığını hatırlatıyor.

* * *

Ve sonra şöyle diyor:
“Eğer dindarlık kavramını, Kur’an ve Hz. Peygamber öğretisiyle belirliyorsak, Necdet Sezer, Abdullah Gül’e göre bin kez daha dindar. Hatta Gül, asla dindar değil. Gül’ün tavrı Sahabe neslinin Emevîleri ithamda kullandıkları anlayış ve uygulamaya tamı tamına uygun. Necdet Sezer ise Sahabe neslinin kıstaslarına uygun.
Abdullah Gül’ün dindarlığı, namaz ve eşin başını sarıp sarmalaması dışında bir Kur’ansal değer içermiyor. Kamusal değerler açısından tam bir fiyasko.”

* * *


Öztürk, “Dini, iki rekât namazla Arap takkesi ve rahibe türbanına hapsedip öteki neyi varsa Batı emperyalizmine teslim edenlerin dindarlıklarının Türkiye’yi felakete götürdüğünü belirtiyor; ” Bu tür dindarlık, Arap dünyasını bitirdi, bizi de bitirecek. Arap’ın petrolü var, iyi kötü ayakta duruyor; biz de o da yok “ diyor.
Atatürk ve Sezer’in harcama yapmamasına cimrilik adını koyan “talan ve israf dincisi köşe yazarları”ndan söz eden Öztürk, “Bugüne kadar, ‘hıyanet dinciliği’, ‘talan dinciliği’, ‘yalan dinciliği’, ‘riya dinciliği’, ‘Haçlılarla işbirliği dinciliği’, ‘Papaya arz-ı ubûdiyet dinciliği’, ‘CIA’ya hizmet dinciliği’, ‘Kur’an’ı İncilleştirme dinciliği’gibi dincilik türlerini tanımıştık. İsraf ise Kur’an’ın açık beyanıyla, zulümdür. Başkalarının, hele bir de kamunun kesesinden yapılıyorsa, katmerli zulümdür” dedikten sonra Kur’an gerçeklerini hatırlatıyor:
“Kur’an der ki, ‘Kamunun hakkı olanın, kamuya ait olanın (mâûnu), ait olduğu yere ulaşmasına engel olanlar, dini inkâr etmiş, tekzip etmiş sayılırlar. Onların namazları bir riyakârlıktan yani gösteriden öteye gidemez. Veyl olsun öylesi namaz kılanlara!’(Bakınız, Mâûn Suresi)
Kur’an, dindarlığı veya daha dindar olmayı, insanlar arasında bir değer ölçüsü olmaktan çıkarmıştır. Takva yani dindarlık insanla insan arasında değil, insanla Tanrı arasında bir değer ölçüsüdür. (Hucurât, 13) Takvanın kimde olduğunu ise, yine Kur’an’ın ifadesiyle, en iyi Allah bilir.

* * *

Peki “İslam dünyasında ve Türkiye’de olup bitenler” bizi nereye götürmüştür?
“Hz. Ali, Emevî saltanatçılarının din anlayışlarını ifadeye koyarken şöyle diyor:
‘Emevîler din elbisesini giydiler ama ters çevirerek giydiler.’
Türkiye’de, Siyasal İslam denen hıyanetle sömürgeci Batı birlikteliğinde hayata geçirilen din, Hz. Ali’nin tanıttığı ’ters çevrilerek giyilmiş elbise’türünden bir dindir. Adı da ‘Ilımlı İslam’dır.
Ilımlı İslam, Kur’an’ın getirdiği ve Hz. Muhammed’in gösterdiği İslam değildir. Bu gidiş de hayırlı bir gidiş değildir.”

Yazarın Diğer Yazıları