Devletin içinde derin yapılar
Türkiye Devleti’nin içine sızmış, neredeyse bütün kılcal damarlarına kadar ilerlemiş ve süreç içinde devlete benzeyen, bizdenmiş gibi görünen sinsi bir virüs var. Onu ilk bakışta anlayamıyorsunuz.
Bir şey daha: Aslında bu virüsün yönettiği, lakin bir bukalemun gibi gövdesine sarıldığı ağcın şeklini alan virüsü göremediğimiz için, devletin kendisi sandığımız yapı, siyasal aktörleri de yönetiyor. Onlara görev veriyor. Devlet içindeki yapının görevlileri olan siyasi aktörler, sahipleri sıkıştığında nereye gitmeleri isteniyorsa orada boy gösteriyor.
Bazen yarattığı kriz üzerinden olağan dengeleri bozuyor.
Kısaca toplum mühendisliğinin gereğini yapıyor. Sonunda, senaryoyu yazan, daima kazanmış oluyor.
Bu yapıyı yönetenlerden biri, 15 Temmuz süreciyle açığa çıktı. Ötekiler (yahut patron) duruyor.
Düşünsenize, bu ülkede, onlarca yasa var. Binlerce yönetmelik, en tepede hepsini bağlayan ve gelen her iktidar tarafından en az bir ya da birkaç maddesi değiştirilmiş koskoca bir anayasa var.
Bütün bunlara rağmen ne yok?
Anayasal düzen yok.
Hukuktan söz ediliyor ama adalet yok.
Özetlersek öngörülebilirlik yok.
Toparlar ve tek kelimeyle izah edersek, bu ülkede huzur yok.
Bu ülkenin halkı, krizi çıkaran ve yöneten yapıdan kurtulmazsa, çile çekmeğe devem edecek. İşin garibi devleti ve milleti kurtaracak kimse de yok.
Şimdi bakın daha dün Yargıtay-Anayasa Mahkemesi krizi ve bağlı olarak siyasal iktidarın Yeni anayasa talebiyle karşılaştık. Bırakın gelişmiş ülke olmayı, beğenmediğiniz en geri kalmış ülkede bile böyle bir kriz göremezsiniz. Zaten göremiyoruz. Çünkü yok.
Sonra, Türkiye’nin en hassas konularından olan azınlıklar hassasiyetinin de en uç noktasında bulunan Ermeni asıllı Türk gazeteci Hrant Dink’i öldüren kişi hukukun “iyi hâl” toleransından yararlandırılarak hapisten çıkarılıyor.
Çıkamaz mı?
Herkese verilen “İyi hâl” hakkı, Ogün Samast’a verilince neden herkes ayağa kalkıyor, gibi sorular sorulabilir. Tabii burada şu soru da sorulmalıdır: Neden bütün pis işler, milliyetçi kesimler üzerinden planlanıyor ve hallediliyor?
Türk hukuk sisteminde krize sebep olan sorun “İyi hâl” değil. Asıl sorun infaz sistemindedir.
Mevcut infaz sistemi, suçluyu hapiste tutmaya yönelik değil, bir an evvel dışarı çıkarmaya yönelik. Adeta çıkış gün sayacı gibi çalışıyor.
Vur, kır, yarala, bıçakla, öldür kaç yıl yatacaksın?
Hatalı solla, trafikte sıkıştır ölümüne sebep ol, bile bile alkollü araba kullan; mala, cana sebep ol, ne kadar hapis yatarsın?
Bu durumun yarattığı şikâyetler her gün haber bültenlerine konu olduğuna göre mümkünse çok az yatar çıkarsın.
Ogün Samast meselesi de öyle.
Gelelim asıl konuya, devletin içine sızan ve devletmiş gibi davranan bu yapı, neden her olayda, kendine bir uşak, bir katil aradığında milliyetçi kesime yöneliyor? Eğer ülkenin düşmanı ya da düşmanları varsa, bu bir tek milliyetçileri mi ilgilendiriyor? Solcuları, sağcıları, muhafazakârları, liberalleri ilgilendirmiyor mu? Onlar bu ülkenin vatandaşı, sahibi, bir parçası değiller mi?
İkinci soru da şu: Bunca olay yaşanmasına rağmen, neden milliyetçi kesim bu durumu kendisi için bir sorun olarak görüp, etkili ve nitelikli bir çalışma yapma gereği duymuyor? Operasyonal yapıların fidanlığı olmayı kabul mü ediyorlar?
Üçüncü soru da şu: Türkiye’yi yönetenler, niçin devlet içine sızmış, devletmiş gibi davranıp, devletin yurttaşlarına, millî birlik ve beraberliğine, dirlik ve düzenine ihanet eden bu şebekeyi söküp atmıyor?
Evet, soruyoruz, neden?
Gücü mü yetmiyor, yoksa bizim bilemediğimiz başka bir ilişki düzeni daha mı var?
Derin yapılar, her biri samimi vatan evladı olan milliyetçi kesimi, siyasi cinayetlere bulaştırarak kamuoyunda küçük düşürmekle iki şeyi birden yapıyor. Birincisi, öldüreceği kişiyi ortadan kaldırıp, yaratacağı infial üzerinden kamuoyunu hazırlıyor, ikincisi de milliyetçileri, büyük toplum kitleleri önünde katil ilan ederek, toplumsal itibarını zedeliyor.