Devletin can damarı maliye yönetimidir

osmanli-tasra-maliyesi.jpg

Malumunuz son yıllarda vatandaşın birinci gündemi terör, dış politika, iç siyaset olmaktan çıktı. Birinci gündem, uzun süredir ekonomi ve geçim şartları. Yaşlılar evvel ezelden beri altın fiyatlarıyla ilgilenmeyi kendilerine hobi edinmişlerdi ama artık 10 yaşındaki çocuk bile dolar, altın, borsa; özetle ekonomi konuşur hâle geldi… Bu konuda bilinen resmî bir titri ve deneyimi olmamasına rağmen Cumhurbaşkanı’nın “ben ekonomistim…” açıklamasının ardından hemen herkesin kendi çapında ekonomiyle ilgilenmesine şaşırmamak gerekir. Hele, yeni vergi teklifi ve mali uygulamaların gündemde olduğu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in günün en çok konuşulan adamı olduğu dönemde vatandaş ekonomi konuşmayıp da ne yapsın. Vatandaşın gözü kulağı, enflasyonla mücadele savaşının başkomutanı durumundaki Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’te. Onun ekonomi politikalarıyla yürürlüğe sokulan ve sokulacak yeni uygulamalar vatandaşı doğrudan ilgilendirmekte. Şimdi bütün gözler Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in üzerindeyken, biraz gerilere Osmanlı dönemine kadar gidip o dönemdeki maliye teşkilatı ve çalışmalarına göz atalım. Bunun için de İstanbul Üniversitesi İktisat Tarihi Kürsüsü Öğretim Üyesi Yakup Akkuş’un kaleme aldığı, “Modern Dönem Osmanlı Taşra Maliyesi” adlı kapsamlı çalışmasına bakalım.

Yakup Akkuş bu önemli kitabında, modern dönem (1864-1913) Osmanlı merkez maliyesi ile taşra maliyesi arasındaki ilişkileri ve devletin mali performansını dönemin diğer devletleri eşliğinde karşılaştırmalı biçimde ele alıyor. Osmanlı maliyesini merkez ve taşra arasındaki idarî-malî ilişkilere odaklanarak inceleyen kitap, literatüre yöntemsel bir katkı yapıyor. Bu yöntem, Osmanlı malî reformlarının ve kurumsal değişim çabalarının, merkez maliyesinin altyapısını oluşturan ve malî performansın temel belirleyicisi olan taşra maliyesi ele alınmadan analiz edilemeyeceği görüşüne dayanıyor. Kitabın literatüre yaptığı teorik katkı ise -yine ilk defa- merkez ve taşra arasındaki idarî-malî bağımlılıktan kaynaklanan sorunlara odaklanmış olması. Akkuş’a göre sorunların temelini, Osmanlı vilayet idarelerinin 20. yüzyılın başlarına kadar tüzel kişilikten (idarî-malî özerklikten) yoksunluğu oluşturmaktadır. Bu merkeziyetçi idarî tercihle bağlantılı biçimde Osmanlı taşrasında teknik-beşerî ve bürokratik yetersizlikler, merkezin denetim-yaptırım gücünün azlığı, asil-vekil sorunu, yolsuzluklar, işlem maliyetleri, vergi, para ve finansman sorunları, kaynakların etkinsiz dağılımı, heterojen toplumsal yapı vd. karmaşık sorunlar yaşanmıştır. Nihayet bu kısır döngü, merkez ile taşra arasında kendini tekrarlayan ve birbirini besleyen fasit ilişkiler ağını ortaya çıkarmıştır. Modern Dönem Osmanlı’sının “fasit dairesi” adeta Klasik Dönem “adalet dairesi”nin yerini almış gibidir. Yakup Akkuş, merkez ve taşra arasındaki bu sorunlu ilişkiler ağının Osmanlı’nın Avrupa karşısındaki iktisadî-malî geri kalmışlığını açıklamada işlevsel bir araç olarak kullanılabileceğini tartışıyor. Bu yaklaşım da kitabı, Osmanlı Tarihini Dünya Tarihi bağlamına oturtma çabasının bir parçası yapıyor.

Timaş Yayınları

Tel: (0212) 511 24 24

afetistan.jpg

Gazeteci doğru haber

vermekle yükümlüdür

Dr. Tolga Şahin başarılı genç bir akademisyen ve gazeteci. Kaleme aldığı “Afetistan’da Doğrunun Peşinde” adlı kitabıyla, medyadaki yanlışlıkların önüne geçilmesi için afet haberciliğinin nasıl yapılması gerektiğine haber örnekleri üzerinden cevap arıyor. Şahin aynı zamanda bu çalışmasıyla, afetlerin azaltılmasında en önemli etken olan afetlere hazırlıklı bir toplumun yaratılmasına katkı sunmayı amaç edinmiş.

Bugün etrafımızın riskler ve tehlikelerle çepeçevre sarılmış durumda olduğunun altını çizen Dr. Tolga Şahin şu değerlendirmeyi yapıyor:

Bu risk ve tehlikeler kimi zaman soyut kimi zaman somut olarak varlık göstermekte. Soyut risklerin, somut belirtiler vermesi dışında farkında bile olmuyoruz. Attığımız her adım, aldığımız her nefesin anlık veya gelecekte oluşturabileceği risk ve tehlikelere karşı olduğumuz gibi risklerin içinden yeni risklerin her an doğma potansiyeline karşı da savunmasızız.

Örneğin Türkiye’nin bugüne kadar yaşadığı en büyük afetlerden biri olan ve başta Kahramanmaraş olmak üzere on bir ili etkileyen depremler sonrası Hatay’da arama kurtarma faaliyetleri devam ederken “Yarseli Barajı’nın patladığı” yönündeki söylentiler sonrası oluşan izdiham, arama kurtarma ekiplerine üç buçuk saat kaybettirirken bu sürede kurtarılabilecek enkaz altındaki vatandaşlar da kurtarılamamıştır.

Bir diğer örnekte salgın sürecinde uzmanlıkları veterinerlik, estetik cerrahi ve pediatri olan isimlere medyada sadece “uzman” ünvanıyla koronanın bulaşma yolları ve alınması gereken tedbirlere yönelik açıklamalar yaptırıldığına şahit olduk. D vitamini kullanımının önemine yönelik o kadar çok haber medyada yer aldı ki pandeminin sonunda bu sefer aynı medyada “D vitamini zehirlenmeleri arttı” başlıkları atıldı.

Afet iletişim ve yönetişim sürecinin önemli aktörlerinin başında gelen medya, afet anlarında ve sonrasındaki süreçte normalde olduğundan daha fazla topluma güvenilir bilgiyi sunmakla mükelleftir.

Nobel Kitap

Tel:(0312) 278 50 77

Yazarın Diğer Yazıları