İttihatçılar ölür ama İttihatçılık asla ölmez
Kimileri tarafından imparatorluğun önemli yıkılış sebeplerinden biri olarak gösterilip günah keçisi ilan edilse bile İttihat ve Terakki hiç şüphesiz yakın tarihimiz açısından dikkatle incelenmesi gereken bir olgudur. Ama İttihatçılar ne kadar suçlansa da can çekişen bir imparatorluğu yaşatmak için gösterdikleri çaba tarihin sayfalarında yer almıştır. Olağanüstü çaba ve mücadelelerine rağmen imparatorluğun kollarında can vermeleri İttihatçıların suçu olamaz. Bunu o dönem dünyanın “hasta adam” olarak baktığı Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş sürecinin tabii bir sonucu olarak görmek gerekir. Dönemi ve ruhunu anlamak için konuyla ilgili kaynaklara ve kitaplara bakmak yeterli olacaktır. Yakın tarihimizin dönüm noktalarından birinde yer alan İttihat ve Terakki hakkında yazılmış yüzlerce eserde günümüze ışık tutacak ve ibret olacak dersler çıkarmak mümkün.
Çok tartışılan, çok konuşulan, ama yeterince araştırılmadan genellikle siyasi aidiyet ve bakışlarla tanımlanan önemli bir dönemi Mehmet Sahil Derici, “Gizli Bir Cemiyetin İktidar Yürüyüşü / İttihat ve Terakki Romanı” adıyla okurlarına sunuyor. Kitap, dönemi ve olaylarını merak edenler için sıkılmadan okuyacakları bir çalışma. Mehmet Sahil Derici, bu romanında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kuruluşu, 1908 Devrim mücadelesi, bu cemiyetin gölge hükûmet dönemi ile mutlak iktidara sahip olma süreci ve devrin önemli olaylarını tarihin gerçeklerinden sapmadan gerçek tarihî kişiler ve bu tarihî kişilerin yanına eklenen Hasan Ağa ve Lebîbe Hanımın ailesi ile damatları etrafında anlatıyor.
Romanda; İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin tarihinde önemli yeri olan bazı subayların isyan bayrağı çekerek dağa çıkmaları, Mülazım Atıf’ın Şemsi Paşa'yı vurması, 1908 Devrimindeki Manastır-Selanik çekişmesi, cemiyetin Abdülhamit ile ilişkileri, 31 Mart ayaklanmasına karşı tepkileri ve Bab-ı Ali baskını gibi önemli olaylar roman kahramanları ve gerçek tarihî kişiler kurgulanmış olarak okura aktarılıyor.
Ayrıca bu romanda, Mustafa Kemal Atatürk ile cemiyet arasındaki ilişkiler ve dönemin diğer toplumsal olayları da ayrıntılı olarak işleniyor.
Galeati Yayıncılık
Tel:(0212) 0539 669 60 69
İber Yarımadası’ndan İzmir’e taşınan kültür
Doktora tezini “İzmir Sefarad Yahudilerinde Dinsel ve Din Dışı Müzik Pratikleri” adıyla kitaplaştıran Merve Şule Çayci, İzmir Sefarad Yahudilerinin dinsel ve din dışı müzik pratiklerini, alan araştırması yöntemiyle elde edilen etnografik veriyle, bellek ve kimlik kavramları üzerinden analiz ederek açıklamayı amaçlıyor:
1492 yılında İber Yarımadası’ndan sürgün edilen Sefarad Yahudileri, dünyanın çeşitli yerlerine dağılırken, büyük bir kısmı dönemin Osmanlı padişahı II. Bayezid’in daveti üzerine, Osmanlı İmparatorluğu yönetimindeki topraklara göç etmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu’nda dinlerini rahatça yaşama imkânı bulan Sefarad Yahudilerinin yerleştikleri şehirlerden biri de dönemin önemli liman ve ticaret kenti İzmir olmuştur. Geldikleri yere zengin kültürel miraslarını ve dillerini de getiren Sefarad Yahudileri, bir yandan bu miraslarını korurken, bir yandan da ev sahibi topluma mükemmel biçimde uyum sağlamışlardır. Bu uyumun müzikteki yansıması da Sefarad Yahudilerinin dinsel ritüellerinde geleneksel Türk müziği bileşenlerini kullanmalarıdır. Bir başka ifadeyle İzmir Sefaradları, dinsel müzik belleğini, Osmanlı devletinde “büyük” gelenek olarak öne çıkan geleneksel Türk sanat müziği ya da Türk makam müziği çerçevesinde, yeniden biçimlendirme eğilimi göstermişlerdir. Bugün İzmir dâhil, Türkiye’de bulunan Sefarad topluluklarının dinsel ritüellerinde kullandıkları müzik dizgesi olarak Osmanlı/ Türk makam müziği, onlara temellük ya da öğrenme yoluyla bir müziksel kimlik inşa etme olanağı sağlamıştır. Bir yandan da göç ettikleri İspanya ile ilişkili hatırlamak istedikleri geçmiş dolayısıyla kolektif belleklerini, geçmişten günümüze sayısı azalsa da hâlâ Ladino dilinde ve göç öncesi ezgilerle seslendirdikleri seküler bir şarkı repertuarı ile sürdürmektedirler. Seküler şarkılarını bu dildeki ezgilerle seslendiren topluluğun bu müziksel kimliği, “göç öncesi etnik kökenler” ile ilişkilenmeyi temsil etmekle kalmaz, aynı zamanda öteki, yani Yahudi olmayanlarla diğer Yahudiler arasında ayırt edici bir sınır belirlemektedir. Günümüzde İzmir Yahudileri, yaklaşık bin kişilik küçük bir cemaat olarak zengin kültürel miraslarıyla şehrin bir parçası olmayı sürdürmekte ve bu miraslarıyla kentin kültürel dokusuna katkıda bulunmaktadırlar.
Azınlık-göçmen-diaspora topluluklarının müzik pratikleri, kimlik inşa etmenin ve sürdürmenin, bellek aktarımının önemli bir aracı olarak değerlendirilir. Kimliğin devamlılığı, kültürel belleği oluşturan ögelerin hatırlanmasıyla gerçekleşir.
KORA Kitap
Tel:(0212) 513 79 00