Dönüşen Türkiye’nin zamanda yolculuğu

1646ac5c-55bf-449f-b5b3-1a66f600a1ee.jpeg

Türkiye'nin toplumsal dönüşümlerini bir ailenin gözünden ele alan, "Hür Esir / Yüzyıllık Fırtına" okurla buluştu.

Barış Şengül’ün kaleme aldığı roman, 1940-1980 yılları arasında Türkiye'nin politik ve insani dönüşüm süreçlerine Lübnan'dan başlayan, Mardin ve Ağrı gibi kentlere uzanan bir hikâyeyle ışık tutuyor. Üçlemenin ilk kitabı olan romanın ikinci kitabında 1980-2000 yılları arasındaki dönüşümler, üçüncü kitabında ise 2000-2020 dönemini yine aynı ailenin yeni bireylerinin hikâyesi üzerinden ele alınacak.

ilk kitap, 1940’ların savaşın gölgesinde şekillenen dünyasından başlayarak, 1980’lere uzanan bir süreci kapsıyor. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’nın eşiğinde tarafsızlık politikası izlerken, savaşın ekonomik ve toplumsal etkilerini derinden hissediyor. Küresel güç dengelerinin değiştiği, ülkenin siyasi ve askeri yönelimlerinin şekillendiği bu süreç, romanın arka planında güçlü bir şekilde hissediliyor.

1940'ların ortalarından itibaren, Türkiye'nin çok partili hayata geçiş süreci, Demokrat Parti’nin yükselişi, toplumsal sınıfların farklılaşması ve kırsaldan kente göç dalgası gibi büyük dönüşümler, karakterlerin yaşamlarını doğrudan etkiliyor. Roman, bu süreçleri bireysel hikâyelerle harmanlayarak okuyucuya çarpıcı bir tarih anlatısı sunuyor.

1960 darbesi, öğrenci hareketleri, toplumsal kutuplaşmalar ve nihayetinde 12 Eylül 1980 darbesine giden sürecin romanın temel taşlarından biri olduğu görülüyor. Özellikle darbe öncesi dönemde, işçi grevleri, ideolojik çatışmalar, siyasi suikastlar ve devletin sertleşen güvenlik politikaları, Karahünkâr’ın ailesinin kaderini belirleyen olaylar arasında yer alıyor. 1980'e gelindiğinde, romanın karakterleri yalnızca bireysel travmalar değil, aynı zamanda toplumsal bir değişimin sancılarını da yaşamakta.

Şengül, kaleme aldığı karakterleri adeta tarih sahnesine taşırken, okuyucuya geçmişle bugün arasında köprü kurma imkânı veriyor. Beyrut’un savaş dönemindeki sokakları, Mardin’in taş avluları, Ağrı’nın dağları, romanın atmosferine eşsiz bir katkı sağlıyor.

Roman, okuru yalnızca bir tarihin içine çekmekle kalmıyor, aynı zamanda onun bireysel bir keşif yolculuğuna çıkmasına da vesile oluyor. Karahünkâr ailesinin kökenleri, sırlarla dolu geçmişi ve kaderlerini belirleyen olaylar, her bölümde okuru bir bilinmezin içine sürüklüyor. Anlatının akıcılığı, olayların ardında saklı derin anlamlar ve satır aralarında gizlenen ipuçları, kitabı daha da büyüleyici kılıyor. Romanın yazım süreci hakkında konuşan Barış Şengül, “Bu kitabı yazarken tarih belgeleri, arşivler ve bireysel tanıklıklardan faydalandım. Amacım, sadece bir hikâye anlatmak değil, geçmişin bugüne olan etkisini de gözler önüne sermekti. Okuyucunun, satırlar arasında kaybolurken bir yandan da kendi köklerini, ailesini ve tarihini düşünmesini istedim,” diyor. Roman, yalnızca tarihsel olayları aktarmakla yetinmiyor; aynı zamanda sürgün, aidiyet, kimlik arayışı, toplumsal değişim, siyasi dönüşümler ve insan ruhunun dayanıklılığı gibi evrensel temalara da ışık tutuyor. Ana karakterlerin yaşadığı zorluklar, kişisel mücadeleleri ve kaderleri okuru derinden etkiliyor.

9c065fc9-8cc9-43e4-ac33-3e8729c03d86.jpeg

Bu eser, bir dönem romanı olmanın ötesinde, sırlarla dolu ilişkiler, köklere dair keşifler ve insanoğlunun yüzleşmek zorunda olduğu geçmişle günümüz arasında sıkışmış kaderler üzerine kurulu. Karahünkâr ailesinin izini sürerken, okuyucu her sayfada yeni bir bilinmeze doğru yol alıyor.

Barış Şengül, kitabının ilham kaynaklarını ve yazım sürecini şu şekilde anlatıyor:

Bu roman, yalnızca bir hikâye anlatma arzusundan değil, geçmişin yankılarıyla bugünü anlama çabamdan doğdu. Tarih boyunca göçler, savaşlar, toplumsal değişimler ve bireylerin yaşadığı içsel fırtınalar beni her zaman etkiledi. Lübnan’dan Mardin’e, Ağrı’dan İstanbul’a uzanan bir ailenin hikâyesi, aslında bir toplumun dönüşümünü anlatıyor. Kendi köklerim, okuduğum tarihsel belgeler ve tanıklık ettiğim gerçekler, bu hikâyeyi kaleme almam için bana ilham verdi. Gerçekliği hissettirmek için, karakterlerimi sadece tarihsel olayların tanıkları olarak bırakmadım; onların korkularını, umutlarını, inançlarını, hayal kırıklıklarını ve iç çatışmalarını da derinlemesine işledim. Okuyucu, bir karakterin yaşadığı acıyı hissedebilmeli, onun kararlarının arkasındaki psikolojik süreçleri görebilmeli. Bunun için detaylı karakter analizleri yaptım, dönemin ruhunu yansıtmak adına akademik kaynaklar, anılar ve sözlü tarihlerden yararlandım. Kitap, 1940’lardan 1980’lere kadar olan bir zaman dilimini kapsıyor, ancak aslında bugün hâlâ tartışılan pek çok meseleyi içinde barındırıyor. Toplumsal adalet, kimlik mücadelesi, göç, bireyin otoriteyle ilişkisi gibi konular, sadece geçmişin değil, bugünün de meseleleri. Romanı yazarken en çok üzerinde durduğum şeylerden biri, tarihin tekerrür eden bir döngü olduğu gerçeğiydi. O dönemde yaşanan toplumsal baskılar, kimlik çatışmaları, ekonomik eşitsizlikler ve savaşın yıkıcı etkileri, bugünün dünyasında da farklı biçimlerde karşımıza çıkıyor. Okuyucuya, geçmişi unutmadan bugünü anlamayı ve geleceğe dair sorular sormayı hedefledim. Romanın karakterleri, birebir gerçek kişiler olmasa da birçok gerçek hayat hikâyesinden, anılardan, tarihsel figürlerden esinlenerek yaratıldı. Ana karakterlerden biri olan Şerwan Karahünkâr, güçlü bir aile geleneğinin içinde büyümüş, sürgünler, savaşlar ve siyasal değişimlerin ortasında kimlik arayışına giren bir figür. Onun yaşadığı ikilemler, inançları ve kararları, aslında birçok insanın gerçekte yaşadığı olaylardan süzüldü. Tarih boyunca sürgüne zorlanan, kendi kimliğini aramak zorunda kalan pek çok bireyin sesi, karakterlerimde yankı buluyor. Okuyucunun bu romanı sadece bir hikâye olarak değil, bir zaman yolculuğu gibi hissetmesini istiyorum. Karakterlerin içsel yolculuğunda kendi hayatlarına dair izler bulmalarını, toplumsal olayları daha derinlemesine anlamalarını hedefledim. Roman, bir yandan tarihsel bir anlatı sunarken diğer yandan bireyin kendi kimliğini ve geçmişini sorgulaması için bir alan açıyor. Okuyucunun, kitabı kapattığında bir süre derin düşüncelere dalmasını, yaşanan acıları, mücadeleleri, sevinçleri kendi içinde değerlendirmesini istiyorum. En çok da geçmişin bugüne nasıl yansıdığını ve bireyin bu döngüde nasıl bir rol oynayabileceğini sorgulamalarını umut ediyorum.

Liman Yayınevi Tel:(0312) 432 42 32

Yazarın Diğer Yazıları