Devletin adı kalmaz, adı!

Çok net: Çözüm sürecinde birçok bölgede devletin sadece adı kalmıştı... İkinci çözüm süreci başlarsa adı bile kalmaz...

Bu saatten sonrası bir 'vatan problemi'dir... 'Sivas'ın ötesi-berisi' diyerek vatan coğrafyasına psikolojik sınır çizip bugünkü kıyamete zemin hazırlayanlar tekrar başladılar konuşmaya... Gak-guk edip kelimelerin etrafından gezinerek o lânet sürecin başına dönmekten bahsediyorlar yine...

Normal bir hukuk devletinde 'vatana ihanet'ten yargılanması gerekenler, şimdi yine terör örgütüne "Süreci biz bozmadık, siz bozdunuz, hadi yeniden başlayalım" mesajları gönderiyorlar... İnsanları aptal yerine koyarak Ceylanpınar'da iki polisin şehit edilmesinden önce sanki her şey normal gidiyormuş muamelesi yapıyorlar...

***

'Çözüm süreci' denilen olgu neredeyse yeni bir Mondros Mütarekesi'ydi... İyi de biz Mondros'u Birinci Dünya Savaşı'nda yenildiğimiz için imzaladık... Türkiye Cumhuriyeti PKK'ya 2013'e kadar nerede yenildi de Oslo'da ve İmralı'da masaya oturtuldu? Sahi biz kaybeden taraf mıydık ki müzakereye ve 'zımnî mütareke'ye mecbur bırakıldık?

Mondros'ta silah bıraktık... Çözüm sürecinde ise 'güvenlikçi politikaları' terk ettiğimizi coşkuyla bildirerek, silahlarımızı nizamiyenin içine hapsettik!.. Halka PKK'nın silah bırakacağını duyurduk hokkabazca... Oysa daha ağır silahlarla mevzilenmelerine göz yumduk... Allah var, orduyu terhis etmedik ama elini kolunu çok güzel bağladık!.. İtiraz edeni 'vesayetçilik'le suçladık!

Mondros'ta Çanakkale ve İstanbul Boğazlarını düşmana açıp onların Karadeniz'e geçişini ve işgalini sağladık... Çözüm sürecinde ise Kuzey Irak'tan Kuzey Suriye'ye düşman için 'kan, silah ve moral yolu' açtık... Üstelik Kobani'ye selam yollaya yollaya!..

Mondros'ta Ermenilerin ve itilaf devletleri esirlerinin kayıtsız şartsız teslim edilmesini kabul ettik... Çözüm sürecinde de cezaevindeki KCK'lı teröristleri bir gecede saldık...

Mondros ve devamında Hicaz, Suriye, Irak, Trablus ve Bingazi gibi bölgelerdeki Osmanlı subayları en yakın bölgelerdeki itilaf komutanlıklarına teslim edilecekler, ayrıca tehcir ve savaş suçlusu olarak görülen İttihatçıların yargılanması söz konusu olacaktı... Çözüm sürecinde de 'iftiraları, suçlamaları, asit kuyularını, faili meçhulleri' gerekçe yapacak, güvenlik görevlilerimizi yargılayacaktık...

Mondros'ta düşmana, güvenliğine tehdit hissettiği anda istediği yeri işgal etme hakkını verdik... Çözüm sürecinde bu madde yoktu ama vatan toprakları içinde terörist heykeli dikerken de, mezarlıklar inşa ederken de, şehirlerde sözde asayiş birimleri oluştururken de, fiili işgalin alt yapısını oluştururken de görmezlikten geldik...

***

Yüz yıl önce kabul etmesek de izahı vardı Mondros'un, yenilmiştik çünkü... Ya günümüzdeki çözüm sürecinin izahı neydi? Üstelik dağda veya şehirde Türkiye Cumhuriyeti yenilmediğini göre... Sahi neydi izahı?

Şereflice ve ahlâklıca izahı olmadığı için ellerindeki büyük medya gücünün desteğiyle yalanlarla ördüler süreci: "Artık analar ağlamayacak, kan dökülmeyecek, PKK silah bırakacak, yurt dışına gidecek, terörle mücadeleye para harcanmayacağı için milyar dolarlar cebimizde kalacak, hayvanlar bile gülecek, küresel güç olacağız!.."

Millî düşünmeye çalışanlar olarak gırtlaklarımızı yırttık "Bu gerçek çözüm değil, öncekinden daha kanlı bir sürece hazırlık süreci" diye... İşte sonuç: Bir saç teline dünyayı değişmeyeceğimiz şehitlerimiz artık sayıdan ibaret!.. Mazlum yetimlere her gün onlarca ekleniyor... Seçim afişlerinde artık ağlamayacağı ifade edilen anaların başlarına gök kubbeler yıkılıyor...

Teşbih yerindeyse; memlekete ikinci Mondros'u yaşatanlar, şimdi yeniden çözüm sürecinden bahsediyorlar... Mehmet Akif Okur'un "PKK'yı yenemeyeceklerine ve tasarladıkları müzakere siyasetinin doğruluğuna inanıyorlar" dediği o kadro, yine onun da dediği gibi bize vatan kaybettirebilir...

Durum bu kadar ciddi... Çok net: Devletin alnına dayalı namlu yıllarca 'barış çubuğu' gibi pazarlanmıştı... Onların marifetiyle çözüm sürecinde birçok bölgede devletin sadece adı kalmıştı... İkinci çözüm süreci başlarsa o bölgelerde devletin adı bile kalmaz...

Yazarın Diğer Yazıları