Devlet aklı, tecrübeyi hesaba katmak zorunda

Ola ki kaybettik, yarın 'sanık' veya 'yenik' olarak oturtulacağımız hangi uluslararası masada karşımıza hangi sürpriz isimler çıkacak biliyor muyuz? Belki de bugün 'devlet adamı' sıfatıyla faaliyette bulunan hangi sürpriz isimler?

Gabriel Noradunkyan Osmanlı Devleti'nin çok iyi yetişmiş bürokratlarındandı… 1912'de kurulan Gazi Ahmet Muhtar Paşa kabinesinde Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) oldu…

Tanınmış Ekmekçibaşı ailesinden geliyordu… Saint Joseph'i bitirdi… Yurtdışında gördüğü hukuk ve siyaset eğitimlerinden sonra Hariciye'nin içinde birçok makamda yer aldı… Ayrıca Nafıa Nazırlığı yaptı, Meclis-i Âyan'a atandı… İttihat Terakki hükûmetine kadar imparatorluğun en önemli mevkîlerinde bulundu…

Sonra… Çok değil, birkaç sene sonra onu karşımızda bulacaktık… Paris ve Londra konferanslarında, ardından Lozan'da… 'Yenilmiş imparatorluk'tan Ermeniler adına toprak koparmaya çalışan Ermeni heyetinin başında!..

İttihatçıların özellikle Balkan Savaşları'nın faturasını kestiği kişilerden birisiydi Hariciye Nazırı Noradunkyan… Belgrad'da yığılan silahları dikkate almamasını, Bulgarların barışı koruyacağına dair verdiği teminatlara güvenmesini ve eğitimli Osmanlı taburlarının terhis edilmesini İttihatçılar büyük bir hata olarak görmüşler ve Noradunkyan'ı affetmemişlerdi… Zaten bunun üzerine Noradunkyan ülkeyi terk etmiş, Paris'e yerleşmiş, sonra da Türklerden toprak koparmak için kurulan sofraların başına oturmuştu… Tıpkı Bogos Nubar Paşa gibi…

***

Şerif Paşa da öyle değil miydi? Gün gelecek 'kendisine unvan veren devlet'in karşısında Paris Konferansı'nda emperyalist galiplerin koltuk altında oturacaktı, Kürt Teali Cemiyeti adına… Osmanlı Devleti'nde önemli görevler üstlenmiş Süleymaniye kökenli bir ailenin çocuğuydu…

Galatasaray'ı bitirdi, eğitimin Fransa'da tamamladı… O da hariciye görevlerinde bulundu… II. Abdülhamit'in yaverliğinden yola koyulmuştu, hızlı yürüdü… İmparatorluk Birinci Dünya Savaşı'nı kaybedince ortaya paylaşılacak topraklar çıktı… Şerif Paşa derhal Ermenilerle birlikte pozisyon almaya başladı… Bogos Nubar Paşa'yla 'bağımsızlık ve sınır mutabakatı' bile imzaladı…

O artık eski bir Osmanlı paşası değil, galip devletlerin yanında haritaları çizen Kürdistan temsilcisiydi… Bugün bile bölücüler, onun yayımladığı nüfus bilgilerini, muhtıraları, hayalî sınırları bir referans gibi sunabiliyorlar…

***

Bu isimler Osmanlı Devleti'nin üst makamlarında bulunmuş gözde bürokratlarıydı… Yıkım günlerinden sonra sırtlanların saflarında yer aldılar, sanki hep fırsat kollamışçasına… Ve sanki önceki hayatlarını da bu beklenen güne göre yaşamışçasına…

Bu konuda aksi görüşler de vardır… "Aslında hayatlarının birinci bölümünde, yani 'sadakat' kısmında samimiydiler ama şartlar 'ulus çıkarları'ndan başka seçenek bırakmayınca bu yola başvurdular" şeklinde…

Hiç şüphe yok ki fazlaca iyimser yorumlar bunlar… Yaşananlar yarınlar adına milletlerin hafızalarına eşsiz bilgiler yüklüyor… Sadece eşsiz bilgiler değil, hatırdan çıkarılmaması gereken ve devletleri tedbirli olmaya mecbur eden ağır tecrübeler…

Bu bir vehim değil, yaşanmış hakikatler zinciri… Bin yıl öncesinden söz etmiyoruz… Söz konusu tarihler ateşe düştüğümüz yüz yıl öncesinin hakikatlerini yüze vuruyor…

Devleti, savaşları, barışları, krizleri yönettiğimiz, en büyük unvanları verdiğimiz birçok insanı, yenildiğimizde kurulan kanlı masaların karşı taraflarında 'temsilci' olarak gördük… İşte bunun için beyinleri kemiren sorulara sahibiz… Yarın ola ki, derde düşüp masalara oturtulduğumuzda karşımızda hangi 'eski unvan sahipleri' bulunacak ve onlar şu anda ne işler çeviriyorlar?

Tam da burada lâzım devlet aklı, tam da burada… Şimdi kimler kendilerince geleceği kurguluyor ve sûret-i haktan gözükerek kendi emelleri için çalışıyor? Feraset, onları o gün masanın karşısında sırıtırken tespit etmek değil, bugün melânetlerini engelleyebilmektir…

Yazarın Diğer Yazıları