Deprem gelmeden önce: "Keşke" dememek için...

Bir gece… Sessiz bir şehir… İnsanlar sıcak yuvalarında derin bir uykuya dalmış. Ama yerin altında bir şeyler uyanıyor. Sessizliği yırtan o uğursuz gürültü, birkaç saniye içinde her şeyi altüst ediyor. Yıkılan binalar, karanlıkta yankılanan çığlıklar, toza ve enkaza bulanmış hayatlar... Türkiye'nin acı dolu tarihinden bir sahne daha...

***

Deprem… Doğanın bize verdiği en sert sınavlardan biri. Ama asıl sorulması gereken şu: Bu sınava gerçekten hazır mıyız? Her büyük depremden sonra, televizyon ekranlarında izlediğimiz görüntülerde hep aynı hikayeyi görüyoruz. "Keşke önlem alsaydık" diyenler, yakınlarını kaybedenlerin çaresiz gözyaşları ve bir enkaz yığınına dönmüş şehirler... Bu hikayede değişmeyen tek şey, hazırlıksızlık.

***

Kentsel dönüşüm bir umut, ama yeterli mi?

Kentsel dönüşüm, Türkiye’nin deprem gerçeğiyle başa çıkmak için en önemli silahı. Eski, çürük binaların yerine yenilerinin yapılması, milyonlarca hayatı kurtarabilir. Ama şu soruyu sormadan edemiyoruz: Bu dönüşüm ne kadar doğru uygulanıyor?

Deprem riski yüksek mahallelerde dönüşüm bekleyen binalar hâlâ ayakta dururken, şehirlerin cazibe merkezlerinde yükselen yeni projeler bize ne kazandırıyor? Öncelikli olan insanların hayatı mı? Bir yanda dönüşüm beklerken yıkılma korkusuyla yaşayan aileler, diğer yanda "Bu binaya girilmez" tabelasıyla ölüme terk edilen yapılar…

***

Deprem, yalnızca binaların dayanıklılığıyla ilgili bir mesele değil. Aynı zamanda bir bilinç ve hazırlık meselesidir. Ama Türkiye'de ne yazık ki "deprem bilinci" hâlâ gelişmiş değil. Her büyük felaketten sonra aynı döngüye giriyoruz: Şok, yas, yardım kampanyaları, unutma… Ta ki bir sonraki deprem bizi yeniden hazırlıksız yakalayana kadar.

Japonya’yı düşünelim. Onlar da bizim gibi deprem kuşağında yaşıyor. Ama farkları şu: Depremle yaşamayı öğrenmiş bir toplumları var. Her yaştan insan, en büyük sarsıntıya bile hazırlıklı. Okullarda düzenli deprem tatbikatları, sıkı denetimler ve deprem anında ne yapılması gerektiğini bilen bir halk…

***

Her enkazın altında sadece taş ve molozlar yoktur; aynı zamanda yılların ihmalleri yatar. Plansız şehirleşme, denetimsiz yapılaşma ve imar afları, bu ihmallerin en somut örnekleridir. Oysa ki bir binanın yıkılmasının bedeli sadece maddi kayıp değildir. O enkazın altında, umutlar, hayaller ve insanlık da yıkılır.

Bir anne, enkazın başında çocuğunun adını haykırır. Bir baba, elleriyle enkazı kazarken çaresizdir. "Keşke daha güvenli bir evde yaşasaydık" derler, ama artık çok geçtir. İşte bu sahneler, kentsel dönüşüm projelerinin neden bir zorunluluk olduğunu en acı şekildeki deneyimleridir.

***

Bugün harekete geçmezsek, yarın çok geç olacak. Kentsel dönüşüm sadece bir proje değil, bir insanlık meselesidir. Şehirlerimizi bilimsel veriler ışığında dönüştürmek zorundayız. Depreme dayanıklı, güvenli yapılar inşa etmek, bir lüks değil, hayatta kalmanın gereğidir.

Bir gün yine gece olacak… İnsanlar evlerinde huzur içinde uyuyacak. Ve o gece bir deprem daha vuracak. Ama bu kez fark edecekler ki, binalar yıkılmıyor. Çocuklar, anne babalar güvende. İşte o an, bugün alınan önlemlerin ne kadar değerli olduğunu anlayacağız.

Deprem değil, hazırlıksızlık öldürür. Bugün önlem almak, yarın yaşayacağımız acıları önlemek demektir. Çünkü bir enkazdan daha ağır olan şey, ihmallerimizin vicdanımıza yüklediği o dayanılmaz ağırlıktır.

Yazarın Diğer Yazıları