Darbe değil; bileşkeyi yakalamak!
Şizofreni, kelime anlamı olarak zihin bölünmesi demektir. 100 yıl önce hastalık böyle tanımlanıyordu ama şimdi bu yaklaşım doğru bulunmuyor.
Yazı hayatına başladığımızda Türkiye’de bir kavramsal şizofreni olduğunu, kelimelerin anlamının değiştirildiğini veya kimi kavramların kirletildiğini tespit etmiş, yaklaşık 11 yıl önce de bunun “toplumsal şizofreni” ye yol açtığını iddia etmiştik.
* * *
Güler Kömürcü, bir hafta önce ünlü psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Kerem Doksat’ın “Türkiye artık tam dağılmış hâlde; yâni şizofren oldu. Bu hâle gelmiş bir hastaya âcil hastahâne yatışı, yüksek dozda ilâç verilir ve yetmezse de EKT (elektro şok tedavisi) yapılır. Buna yüreği ve bileği yetecek hekim var mı?” diye yazdığını nakletti.
Doksat yazısında, Türkiye’deki siyasi, etnik, dini kutuplaşmalara ve çatışmalara dayanarak bu tespiti yapıyor. Batı’nın da Türkiye’nin bu benlik dağılmasına sürüklenmesi için gerekenleri yaptığını belirtiyor.
Doksat’ın bu tespitine dayanan Kömürcü, “Peki elektroşok tedavisinin toplumsal karşılığı nedir? Ben cevabı bilmiyorum, cevabı sizden alalım ey uzman okur “ diyor.
Nevzat Tarhan da haksızlık ederek, bu değerlendirmeleri, “hukukun rafa kaldırılacağı günler yakındır” söylemini kullananların tutumu ile birleştirerek sunuyor ve darbe imasında bulunulduğunu iddia ediyor. Tarhan, “Toplumsal şizofreni denilebilecek psikolojik yarılma ve çok başlılık ve sosyopsikolojik bütünlüğün bozulduğunu gösterecek bir belirti yoktur. Bugün askeri darbeleri çözüm seçeneği olarak düşünmek modern irticadır” diyor.
Doksat ve Kömürcü herhalde bu iddiaya cevap verecektir. Fakat Tarhan da ikide bir, “darbe olursa halk tankların üzerine çıkar” tehdidini savurmaktan vazgeçsin. Komik oluyor!
* * *
Konu bizi yakından ilgilendiriyor. Çünkü biz çözümümüzü 11 yıl önce “Türkçü-Devrimci Diyaloğu” adlı eserimizde ilan etmiştik:
“Türkiye’de bir milli politika oluşturmak gerektiğinde, en aşırı sağdan en aşırı sola kadar, bütün grupları ortak bir bileşkede buluşturmak mümkündür. Sadece medya, böyle bir zihinsel bileşke çıkarmak için çaba gösterse, bütün ayırımlar, bölücü mantıklar ortadan kalkar. Ancak bugün medya, ’birlemek’ isteyenleri değil, parçalamak isteyenleri öne çıkarıyor. Durum böyle olunca, ülke halkı da medyada öne çıkarılan bu mantıklara yenik düşüyor.”
Nitekim, Türk gençliğini bir bileşkede buluşturmak fikrimizi Okyanus ötesinden “kemiksiz” ilân edenler oldu. Medya, Kıbrıs mitingimiz ile dalgasını geçti!
Milli birlik yerine liberalleşmiş, yani Amerikancı olmuş eski sol ile tarikatçıları birleştirdiler! Hani şu günlerde dağılan ittifak!
Fakat, dağılana kadar Türkiye’ye büyük zarar verdiler! Amerikancı bir iktidarın payandası oldular!
* * *
Biz, “Devrimci ile milliyetçiyi, İslamcı ile ateisti, laik ile anti laiki aynı hedefte buluşturmak mümkündür. Yeter ki onlara hitap edebilecek kelimeleri iyi seçiniz. Yeter ki, bu fikir grupları arasında ‘en büyük ortak bölen’leri değil, ‘en küçük ortak kat’ları bulmak isteyiniz. Yeter ki, kavramsal şizofreniyi teşhis ediniz ve tedavinin de, önce kavramlara gerçek anlamlarını yüklemekten geçtiğini görünüz” diyorduk.
Ne yapalım ki, betonlaşmış kafalar bunları algılayamadı. Zaten bir kısmı, bu tür birleştirici girişimleri baltalamak için maaş alıyordu.
Şimdi, mesele içinden çıkılmaz hale geldi!
Bu sebeple elektroşok tedavisinden bahsediliyor! Fakat her elektroşok, beyinde kalıcı hasarlar bırakıyor!
Yine de milli medya üzerinden sosyal şoklar uygulanabilir.
Zaten, Türk Dünyası’nda dilde, fikirde, işte birliği sağlamanın yolu da Türkiye’deki fikir grupları arasında bir bileşke yakalamaktan geçiyor.