Cumhuriyetçi olmak, neden şart oldu?

Oda tv davasında uzun süre tutuklu kalan gazeteci Barış Pehlivan, "Türkiye'de yeniden liberalizmin yükselişe geçeceği, Cumhuriyet değerlerini savunanların ve Atatürkçülerin 'vebalı' muamelesi göreceği bir sürece hazırlık yapılıyor." diyerek endişesini paylaştı.

Türkiye o süreci Ergenekon ve Balyoz operasyonları ile başlayıp açılımla devam eden dönemde yaşadı.

Fakat ABD'nin başını çektiği Batı dünyasının, içinden çözmeyi planladığı Türkiye'nin varlığının devam edebilmesi, cumhuriyete sahip çıkması ile mümkündür. Bunu, Tayyip Erdoğan bile seslendirmeye başladı!

***

Erdoğan, Malazgirt'teki törende, tarihteki milli ve dini değerleri sayarken "Kurtuluş Savaşı'mıza ve Cumhuriyet'imize çok iyi sahip çıkın. Bu vatanı hangi şartlarda, ne büyük fedakârlıklarla kurtarabildiğimizi unutmadan, ülkemizi her alanda hep daha ileriye götürmenin mücadelesini verin. Sizler hem bu milletin hem bu ümmetin hem de tüm insanlığın umudusunuz." dedi.

Yani artık "millet" ile "ümmet"in aynı şey olmadığını kabul ediyor.

Cumhurbaşkanlığı'nın resmi Twitter hesabından "Zafer Haftası" etiketiyle paylaşılan videoda da "Anadolu'nun kapılarını Türklere açan Malazgirt Savaşı" ile "8 asır sonrasında yine bir Ağustos ayında, 7 düvele karşı Anadolu'nun kapılarının düşmana kapatıldığı Dumlupınar Meydan Muharebesi"nin önemine yer verildi. Videoda, Atatürk'ten, Mustafa Kemal Paşa olarak söz edildi.

Tabii ki Erdoğan'ın birkaç sözü, cumhuriyet için bir teminat değildir ve asıl olan eylemlerdir. Üstelik Erdoğan hâlâ, "Atatürk" diyemiyor! Öyle ki Fransa Cumhurbaşkanı Macron, "Avrupa artık çok vitesli. Erdoğan'ın Türkiyesi ile Kemal'in Türkiyesi aynı değil. Bu iki gerçeğin sonuçlarını ele almak lâzım. Türkiye Cumhurbaşkanı Avrupa karşıtı görünen panislâmcı gündemini her gün yeniden teyit ederken dürüst ve açık bir şekilde Türkiye'nin AB üyeliği hakkında konuşmaya devam edebileceğimizi düşünüyor muyuz?" diye bir durum tespiti yapıyor. Gerçek de budur.

Fakat Levent Gültekin, bir İslâmcı olarak artık kabul ediyor ki, "Atatürk olmasaydı, Afganistan gibi olmuştuk."

***

Kısacası, dünyada değişen dengeler, başında kim olursa olsun Türkiye'yi milli kimliğe, milli tarihe, cumhuriyete ve laikliğe sahip çıkmaya mecbur ediyor.

Türkiye, devletin başındakilerin devletin kuruluş felsefesine karşı olmaları sorununu yaşıyor. Bunun da ötesinde bir PKK/PYD sorunu var. Bakınız, İspanya'da yasa dışı bağımsızlık girişimlerindeki rolleri sebebiyle tutuklanan Katalan liderleri temsil eden sarı kurdeleler, yollar, köprüler, kumsallar, meydanlar gibi kamusal alanlara veya yerel hükümet binalarına asılıyor. Katalonya'nın bağımsızlığına karşı çıkan İspanyollar ise organize bir şekilde bunları söküyor ya da kesiyor. Ülkede son 2 ayda bu iki grup arasında bazen şiddete varan 200 olayın yaşandığı belirtildi.

Türkiye'de de sarı-kırmızı-yeşil renkli fuların Meclis kürsüsünden sallanması ile olaylar hızlanmıştı.

Artık herkes kabul ediyor ki bölgedeki ve dünyadaki terör sorunun ardında organizatör olarak ABD var. Durum böyle olduğu halde, "stratejik ortaklık", "müttefiklik" yalanları ve "BOP eş başkanlığı" ile Türkiye bugüne kadar oyalandı.

***

Şimdi Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye'nin dış politikasında Rusya'ya yöneldiğine ilişkin bir soruya "Rusya ile ilişkilerimiz AB ile ilişkilere ya da ABD'ye alternatif değil. Türkiye'nin dış politikası denge gözetmektedir." cevabını verebiliyor.

"Denge politikası"nın artık bir işe yaramadığını Türk Dışişleri de görüyordur ama herhalde zaman kazanmaya çalışıyorlar.

Şimdi Türkiye için cumhuriyete sahip çıkmak, Atatürk'te buluşmak, bir tercih konusu değil var olabilmek için bir mecburiyettir!

Yazarın Diğer Yazıları