“Çözüm” için bilinmesi gereken gerçekler!

12 Eylül 1980’de askerler yönetime el koyduğu zaman, PKK’nın 400 militanı vardı. Bu militanlar ve ailelerinin adresleri isim isim biliniyordu. Süleyman Demirel, bu 400 militanın darbeye zemin oluşsun mantığıyla bile bile yakalanmadığını söylemişti.

Fakat gelişen olaylar gösteriyor ki PKK’nın daha doğmadan tasfiyesi mümkünken hiçbir tedbir alınmaması ve önünün açılmasının sebebi; sadece darbeye zemin oluşturmak değil, bütün Kürt örgütlerinin tasfiye edilerek hepsinin PKK çatısı altında toplanması ve istihbarat yöntemleriyle kontrol edilmesi idi. Devlet politikası buydu! Örgüt, merkezini Suriye’ye taşıyınca kontrolden çıktı. Ana kumanda ise değişmemişti. Çünkü Türkiye’nin istihbarat faaliyetleri zaten CIA ile birlikte yürütülüyordu. 1974’te Başbakan Bülent Ecevit, Türkiye’nin istihbarat ve kontgerilla elemanlarına CIA’nın maaş verdiğini fark etmişti! Yani CIA, Türkiye’nin her türlü gizli operasyonunun içindeydi. Bütün Kürt örgütlerinin tasfiye edilerek PKK’nın öne çıkarılması, milli bir politikanın eseri değildi...

***

Fakat PKK’nın alan hakimiyeti sağlaması mümkün değildi. Çünkü halk silahlıydı. PKK’nın bölgeye hakim olabilmesi için bölge halkının silahsızlandırılması gerekiyordu!
O tarihlerde bölgede görev yapan subaylardan biri 1993 yılında şu bilgiyi vermişti:
“Bize ‘silahları toplayın’ diye emir geldi. Emir mümkün olduğu oranda uygulandı. Ancak silahlarını teslim eden aşiretler, aileler, devlete bağlı olan aşiretler ve ailelerdi. Silahlarını verince korumasız kaldılar. PKK, yeniden ilçe ve köy basmaya başlayınca çaresiz kaldılar. Bu yüzden PKK’ya boyun eğmek durumunda kaldılar. O tarihlerde televizyona da yansıyan bir mesaj vardı. Esmer güzeli bir genç kız, ‘Bileziklerimi satıp silah aldım. Şu bayrağı indirmeyeceğim diye yemin ettim’ diyor ve uzakta dalgalanan ay-yıldızlı Türk bayrağını gösteriyordu.
Yani bu aileler, aşiretler hem kendi namuslarını, hem de Türk bayrağını korumak için ellerinde ne varsa satıp silah almışlardı. Bizim topladığımız silahlar bu silahlardı. PKK’dan veya PKK’yı desteklediği bilinen aşiretlerden tek bir silah alınmamıştır.”
İşte ihanet projesi, adım adım böyle
uygulandı.

***

Özal döneminde bu durum fark edilerek “geçici köy korucusu” adı altında yer yer bölge halkına silah verildi. Korucuların büyük kısmı, tam bir görev bilinciyle hareket etti. Gazeteci olarak katıldığım bir operasyonda bu duruma bizzat tanık oldum. Korucular, dağ başına helikopter ile bırakılıyor, kendi yöntemleriyle teröristleri arıyor ve buluyorlardı. Terörle mücadelenin başarılı olmasında korucuların büyük faydası olmuştur. Tabii ki içlerinden karşı tarafa çalışanlar da çıkmıştır. Ancak bugün, korucular tek tek PKK tarafından infaz edilmekte, bu konu ülkenin gündemine bile girmemektedir.

***

Bugün terör örgütünün siyası kanadı, Küçük Ağrı Dağı’nda, Ağrı isyanında ölenleri anarken intikam yeminlerini hatırlatıyor.
Küçük Ağrı Dağı eteklerinde düzenlenen etkinliğe HDP Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu, Doğubayazıt Belediye Eş Başkan Vekili Bora Çoktin ve PKK’nın 20 kişilik Ağrı grubu ile birlikte yaklaşık 1000 kişi katıldı. Kurulan sahneye, isyancı İhsan Nuri’nin “Ben ölürsem bile Kürtler’in içinde benim gibi hatta benden üstün binlerce insan Kürt hakkını Türklerden alana kadar savaşmaya hazır bulunuyor” sözü pankart olarak asıldı.
Halkı, terör örgütüne teslim edenler daha sonra da halkın kazanılmasından, teröristle vatandaşı ayırt etmekten söz eder oldu.
İş Arapsaçına dönüp, Irak ve Suriye’ye müdahaleler ile de birleşince içinden çıkılmaz hale geldi.
Çözüm için bu gerçeklerin bilinmesi
gerekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları