CHP’nin armasından sökülen ok vatanın kalbine mi saplanacak?
Mustafa Kemal Atatürk, Altıok’u,
Türk toplumunun sosyal yapısının çözümlemesine,
ulusal gereksinmelere ve uluslararası yönelimlere dayandırmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin 15-20 Ekim 1927’de gerçekleştirdiği
İkinci Kurultayında Atatürk’ün Program Bildirgesi’nde
“cumhuriyetçilik, laiklik, halkçılık ve milliyetçilik”,
CHP’nin temel ilkeleri olarak tanımlanmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, daha sonra Amerikalı gazeteci
Marcoson’a şu açıklamaları yapmıştır:
“Panturanizm, Doğu ovalarında mahvolup gitti…
“benim milliyetçilik fikrim, aynı soydan, dinden ve
tabiattan bir halkın milliyetçiliğidir” diye nitelendirir ve ekler:
“Türklere ait bir Türkiye istiyoruz.
Bu milliyetçilik demektir; ama kendi kaderini
tayini engelleyen cinsten bir milliyetçilik değil.
Bizim milliyetçiliğimiz, ticarette açık kapıyı,
ekonominin yeniden canlandırılmasını, bir anavatanda şekil bulan,
memleketi üzerinde gerçek bir vatanseverliği ifade eder.”
(The Saturday Evening Post yazarı İsaac F. Marcoson ile mülakat 13 Temmuz 1923)
Millet gerçeğinin sosyolojik bir gerçeklik olduğunu bilen ve
bu yönde fikir belirten aydınlarla aynı yönde bir anlayışı genişleten Atatürk’ün,
milliyetçiliği Kemalizm’in önde gelen bir ögesi hâline getirdiği görülmektedir.
Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı, laiklikle halkçılıkla yakından ilgili olup
akılcılığı, çağdaşlığı, uygarlığı, demokratikliği, bütünleştiriciliği ve
barışçılığı esas alan ufku açık, donmuş ögelere yer vermeyen
bir dünya görüşünün parçasıdır.
Atatürk’ün milliyetçiliği, ırkçılıkla ilgisiz, totaliter faşizme kapalı,
şovenizme ve komünizme yakın durmayan bir milliyetçiliktir.
Atatürk’ün milliyetçilik konusunda söyledikleri ve
uyguladıkları bu saydığımız özelliklere uygun düşer.
Gazi Paşa’nın 1923 yılında savaşın hemen arkasından, söylediği şu iki ifade
ondaki milliyetçiliğin, hem temellerini, hem de hedeflerini göstermektedir:
“Biz, milliyet fikirlerini tatbikte çok gecikmiş ve
çok ilgisizlik göstermiş milletiz.
Bunun zararlarını fazla faaliyetle telâfiye çalışmalıyız.
Bilirsiniz ki, milliyet kuramını, milliyet ülküsünü çözüp
dağıtmaya çalışan kuralların dünya üzerinde tatbik kabiliyeti bulunamamıştır.
Çünkü tarih, olaylar, hâdiseler ve gözlemler insanlar ve
milletler arasında, hep milliyetin hâkim olduğunu göstermiştir ve
milliyet ilkesi aleyhindeki büyük ölçüde fiilî tecrübelere rağmen
yine milliyet hissinin öldürülemediği ve yine kuvvetle yaşanıldığı görülmektedir”.
1930 yılındaki söylev ve demeçlerinde görülecektir ki,
Atatürk’e göre Türk milliyetçiliği, ilerleme ve gelişme yolunda,
milletlerarası temas ve münasebetlerde,
bütün çağdaş milletlere paralel ve onlarla bir ahenkte yürümekle beraber,
Türk toplumunun hususi seciyelerini ve
başlı başına müstakil hüviyetini saklı tutmaktır.
1933 yılındaki 10. yıl Nutkunun sonunda yer alan
“Aslâ şüphem yoktur ki Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve
büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki inkişafıyla atinin
yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır
(..) Ne mutlu Türküm Diyene!” ifadeleri, temelleri ve
hedefleri belli bir anlayışın, o günkü ve daha sonraki kamuoyuna
emanet edilmesi anlamını taşımaktadır.
Atatürk’ün milliyetçiliği, her türlü cemaatçiliği, temelsiz etnikçiliği reddetmeyi,
cumhur olmayı ve çağdaş kolektif tasavvur sahipliğini,
onurlu bağımsızlığın da, bilinçli benlik ve
kimliğin de ön şartı sayan bir milliyetçiliktir.
Bu nedenlerle Cumhuriyet Halk Partisi’nin altı okundan biri de “Milliyetçilik”tir.
Milliyetçilik ve laiklik kurucu kadro için inkılabın en önemli araçları olarak görülmüştür.
CHP Genel Sekreteri olan ve 1930’larda üniversitede
İnkılap Tarihi derslerini vermekle görevlendirilen Recep Peker,
İnkılâp Tarihi Ders Notlarında yeryüzünün arılık ve baylık bakımından
üstün bir ulusu olarak nitelediği Türkleri yaşanan inkılâp sayesinde
yüksek bir hızla yokluktan varlığa, düşkünlükten onura ve
üstünlüğe doğru gittiğinden bahsediyordu.
Mahmut Esat Bozkurt da Peker’e paralel olarak milliyetçiliği ve laikliği
inkılâbın ayrılmaz parçası/aracı olarak görür.
Hatta milliyetçiliğe bu manada çok önemli bir misyon yükler.
Bozkurt Türk İnkılâbı ve milliyetçilik konusunda şunları söyler:
“Atatürk ihtilalinin ayırıcı özelliği, Türk milliyetçiliğidir.
Türk olmaktır.
Maziyi bu prensip tasfiye etti.
Yeniliği bu prensip getirdi.
Bütün Türk ihtilali bütün eserleriyle bu prensibe dayanıyordu.
Bundan en küçük bir sapma geriliğe dönmektir ve ölümdür.
İşte bütün bunlardan dolayı Bizanslaşan saltanatın,
Türk olmayan Osmanlı saltanat ve hilafet idaresinin asırlar içinde kısaca anlamı şudur:
Türk’ten başka unsurların kuvvetlenmesine yarayan,
bunlarla beraber ve yaşatmak, yaşamak için Türkü sömüren bir varlık.
İşte bundan dolayıdır ki, Atatürk ihtilali, Bizanslaşan saltanatı,
vatansız ve milliyetsiz hilafeti kaldırdı.
Ve bütün bunlardan dolayıdır ki, milliyetçiyiz, cumhuriyetçiyiz, laikiz.”
Bozkurt, milliyetçilik ile birlikte laiklik ve cumhuriyetçiliği de birlikte ele almaktadır.
1942 yılında Refik Saydam’ın ani ölümü üzerine Şükrü Saraçoğlu Başbakan olmuştu.
1942 yılı Türkiye’sinde toplum milliyet konusunda oldukça duyarlı hale gelmiş buluyordu.
Bizzat Başbakan Saraçoğlu, 5 Ağustos 1942 tarihinde
millete hitaben yaptığı bir konuşmada,
“Biz Türk’üz. Türkçüyüz ve Daima Türkçü Kalacağız” sözleriyle
mutlak bir tasvibe mazhar olmuştur.
1924 Anayasasında yer almayan milliyetçilik, 1937 yılında yapılan değişiklikle,
Anayasasının 2. Maddesi olarak CHP’nin diğer ilkeleriyle
(altı ok-ilke ile) birlikte devletin bir niteliği olarak girmiştir.
Ancak 1961 Anayasasında 1937 tarihinde anayasaya eklenen
devletin niteliklerinden biri olan milliyetçilik ifadesi,
milli kavramıyla yer değiştirir, yani milliyetçilik devletin bir niteliği olarak sıralanmaz.
1982 Anayasasında ise milliyetçilik,
“Atatürk milliyetçiliğine bağlılık” şeklinde düzenlenir.
Türklük tanımı ise, anayasanın 66. Maddesinde,
“Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” şeklinde yer alır.
1982 Anayasasının Başlangıç kısmı yoğun Türk vurgulu şekilde şöyledir:
“Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve
Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa,
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve
eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve
onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda…”
Görüldüğü gibi 12 Eylül 1980 darbesi sonrası hazırlanan 1982 Anayasasında
Türk milliyetçiliği ifadesi Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ya da
Atatürk milliyetçiliği şeklinde dile getirilmiştir.
Günümüze baktığımızda ise Milliyetçilik adeta bir suç olarak görülmeye başlandı.
Türk’ün zihninden milletin, milliyetçiliğin nasıl silindiğini görüyoruz.
Milliyetçi paylaşımlarda bulunmak “Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik” kapsamanda
tutuklama sebebi olarak gösterilebiliyor.
İktidar bloğu Milliyetçiliği asla ağzına almıyor.
T.C. tabelalardan siliniyor, yıllar gururla okuduğumuz
“Türk’üm” sözleriyle başlayan Andımız kaldırılıyor.
Ülke Arap işgaline açılıyor.
Dinci gruplar palazlanıyor ve ümmetçilik adı altında Araplaştırma faaliyetleri yürütülüyor.
Milliyetçi geçinen bazı gruplar da bu adımları atanlarla kol kola giriyor…
Peki, ülkede bunlar olurken, ilkelerinden biri “Milliyetçilik” olan,
milliyetçilikle ve Türklüğüyle övünen Atatürk’ün partisinde ne oluyor?
Milliyetçilik söylemi çoktan unutulup gitmiş bir parti;
Yıllardır süre gelen bir Demirtaş söylemi…
Dağda teröristle poz veren, bölücü söylemlerde bulunan,
terörist başı ve bebek katili Apo’yu öven bir isme gül atıyor CHP’nin başındaki isim…
Yıllardır, Milliyetçiliği ayaklar altına alanların ekmeğine
her seçimde yağ süren bir muhalefetten bahsediyoruz.
Amacı iktidar olmak değil, muhalefet kalmak olan, kaybetmeye doymayan bir muhalefet.
Geçtiğimiz gün bir değişim yaşandı, yıllar sonra…
Peki, yerine gelen genel başkanın ilk sözleri ne oldu?
Terörle kol kola girmiş Demirtaş’a özgürlük çağrısı yapmak…
Dün Fatih Ergin güzel bir cümleyle durumu şöyle özetledi:
“Lafa geldiğinde, “Atatürk’ün partisi olmakla” övünen ama çektikleri nutuklara
“Kürtler, Çerkezler, Aleviler” diyerek başlayan ve
Cumhuriyet’in yarattığı “Türk ulusu” gerçeğini göremeyip kendisini
HDP-YSP seçmenine odaklayan kör anlayış devam edecek…”
Bu güzel tespitin üzerine söylenecek çok bir söz yok aslında…
Evet, Milliyetçi Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet ve
Atatürk’ün partisi Milliyetçiliği ayaklar altına almaya devam edecek.
Hâlbuki ne diyor Gazi Paşa:
“Bilelim ki millî benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar.”
(Nutuk, 15-20 Ekim 1927)