Büyük zihniyet değişiminin haritası
Siz onu gırgır yapan, ara sıra muzip dörtlükler yazan şarapçı sanıyorsunuz... Halbuki o bir dahi... Şimdi kullandığımız Gregorian takvim 3330 yılda bir gün hata verirken onun yaptığı Celalî takvimi 5 bin yılda bir gün hata veriyor...
Matematikte üç bilinmeyenli denklemi ilk defa geometri yardımıyla o çözdü.
Aydınlanma çağının başlangıç filozofu ve devrin büyük matematikçisi olan Kartezyen matematiğin kurucusu Descartes'in öncüsü ve ilham aldığı kaynak kişi...
Kimden söz ediyorum?..
Ömer Hayyam'dan...
Ömer Hayyam Selçuklu devletinin bireylerinden.
Devam edelim Orta Asya'ya varalım.
Astronominin en büyüklerinden.
Ayın zamanda devlet adamı, bir sultan.
Timur'un torunu.
Oğlu tarafından öldürülmezden önce devleti o yönetiyordu. Büyük gözlem evleri kurdu. Sultan olmasına rağmen ders zamanı medreselerde tartışmalara katılmaktan haz duymaktaydı.
Uluğ Bey diyoruz ona...
Beriye gelin...
Fizikte Aristo'nun hareket kuramını "kasrı meyil" (eylemsizlik) görüşünü öne sürerek ilk defa ciddi biçimde eleştiren, tıp ve felsefe adamı...
İbn-i Sina.
Bir de Cezerî var...
Yaptıklarına şaşarsınız.
İcatlarını saymakla bitiremezsiniz..
Büyük bir mekanikçi/otomatikçi.
Bugün yaşasaydı Japonlar eline su dökemezdi. Makine üreten bir kafası vardı ki kimseye benzemiyordu.
Fizikte "üstün denge karamı" ona aittir.
Batı'da James Watt haberleşme sistemlerinde öncüdür. Ancak arka planında Cezerî vardır.
Bundan 800 yıl önce Diyarbakır'da kurulu bulunan Artuklu Türk hükümdarı Mahmut'un "ben abdest alırken ayaklarıma su döken hizmetçilerimin bana hakları geçiyor" diyerek Cezerî'den yardım istemesi üzerine Cezerî, abdest suyu döken, işi bitince durabilen bir robot yaptı. Bundan başka kendi kendine dönen tavus kuşları, uzatılan bardağa şerbet döken, dolunca duran otomatlar gibi 50 değişik robot yapmıştır...
İslam dünyasında bilim denildi mi aklınız asla Arap Yarımadası gelmesin...
Kuzey İslam dünyasına özellikle de Türk devletlerine bakmanız gerekir. Abbasiler döneminde 812'de Halife Memun'un Dar'ül Hikme diye bir bağımsız (laik) bilim evi kurduğunu ve bir çok bilimsel çalışmayı desteklediğini söyleyebiliriz. Ancak Memun'un zihniyeti de Vahabî İslam anlayışı değildir.
Bilim, İslam-akıl ilişkisinin hüküm sürdüğü coğrafyada başlamış yine orada sona ermiştir.
Eğer bugün İslam dünyasında bilimden söz ediyorsanız, ya Endülüs'ten, ya Arabistan'a inmeden Arap Yarımadasının kuzeyinden veya Türk dünyasından söz ediyoruz demektir. Coğrafya burası. Bu coğrafya İslam-akıl ilişkisinin coğrafyasıdır.
13. yüzyıldan sonra bu üstünlük yavaş yavaş Batı'nın eline geçer.
Rönesans skolastik düşünceyi delmiş, dev çadıra ışık sızmıştır.
Bu tarihten sonra elveda bilim. Yaşasın İslam skolastiği. Hocalar, hacılar, softalar, din uluları meseleleri çözmek için bilimi elinin tersi ile itip, çöp sepetine atmışlardır... Bütün sorunları artık kerametle çözmeye çalışacaklar, çocuğu olmayanı okuyacaklar, hastalıkları dua ile ortadan kaldırmaya çalışacaklardır. Geleceği anlamak için istiare, o da olmazsa yıldızname gerekecektir.
Gelin Osmanlı'ya...
Durum bunun tekrarından ibarettir. Evet az da olsa bilimle ilgilenen kimseler vardır... Ama bir tane Cezerî, bir tane Haysem, Cabir, İbn-i Sina, Farabî, Birtucî, İbn-i Türk ve benzerlerini asla bulamazsınız.
Bir zamanlar astronominin bilimsel zirvesinde olan Türkler, Uluğbey'in son müridi, Ali Kuşçu'nun ve bu konuda kafa yoran Fatih Sultan Mehmet'in çabalarını yok sayarak, ünlü astronom Takiyüddin'in "meleklerin bacaklarını gözlediği gerekçe gösterilerek" denizden top atışlarıyla İstanbul'daki rasathaneyi yerle bir etti.
Nereden nereye.
Bilim yapan, bunun için dev gözlemevleri kuran toplumdan, bunları uğursuzluk sayarak yıkan topluma ve siyasete geldik.
Anladınız mı şimdi Osmanlı niye yerle bir oldu?
Şimdi şu an, Rusya karşısında neden gerideyiz? Müttefikimiz Amerika, düşmanımıza gözümüzün önünde yardım edip destek verirken biz neden bön bön bakıyoruz anladınız mı, anlamadınız mı?
Ve çok daha mühimi, Atatürk neden "En hakiki mürşit bilimdir, fendir" demiş olabilir?