Bu günümüz kayıp geleceğimiz de ipotek altında

Sayıştay raporunda, kamu-özel işbirliği anlaşması kapsamında yapılan projeler için, 2014 yılından 2024 yılına kadar geçen on yılda bütçeden 122,3 milyar lira kur farkı ödendiği açıklandı.

Aslında kamu -özel işbirliği anlaşması olarak bu rakam aysbergin görünen kısmıdır. Gerçekte, Kamu -özel işbirliği, devletin ve milletin geleceğine konulan bir ipotektir. Bir vesayet sözleşmesidir.

3996 sayılı Yap-işlet devret kanunu 1994 yılında çıktı. Amaç; bazı yatırımların ve hizmetlerin Yap-İşlet devret Modeli çerçevesinde gerçekleştirmekti”

Uygulama için Göcek tüneli iyi bir örnektir. Tüm yapım maliyeti müteahhide ait olmak üzere Göcek Tüneli ihaleye çıkarıldı. Müteahhit işletip bir süre sonra devlete devredecekti. En kısa süreyi veren müteahhide ihale edildi. Tünelden geçen parasını ödedi. Geçmeyen ödemedi. Bütçeden de garanti verilmedi ve tek kuruş çıkmadı.

Yap- işlet devret modelinin esasında risk tamamıyla müteahhide aittir.

AKP iktidarı 2009 yılından başlamak üzere , yap-İşlet devret modeli yerine, birçok kamu kuruluşu için kamu-Özel işbirliği anlaşması yasalarını çıkardı. Türkiye’de 2010 yılından beri Devlet doğrudan yatırım yapmıyor. Altyapı yatırımları, köprüler, yollar, hastaneler, havaalanları Kamu-Özel işbirliği anlaşması (KÖİ) yoluyla yapıldı.

KÖİ modelinde kâr müteahhidin, zarar halkındır. Böyle bir anlayış piyasa ekonomisi mantığına uymaz. Bu yolla yapılan köprüler, geçitler kara yolları, hastaneler ve hava alanları, kârı ve zararı müteahhitlere ait olmak üzere, bütçeden para çıkmadan, yap işlet devret modeline göre de yapılabilirdi. Ama modelde müteahhidin kârı dolar olarak talep garantisi ile sağlama bağlanmıştır. Zarar ise halka sosyalize edilmiştir.

Ayrıca, Türkiye de dövizle yapılan sözleşmeler yasaklandı ve fakat devlet dolar olarak talep garantisi verdi ve müteahhitlerin döviz borcuna kefil oldu.

Bu modelde müteahhidin riski sıfırlandı, risk tamamıyla halkın sırtına yüklendi.

Altyapıyı yapmak devletin görevidir. Oysa ki bütçelerde yatırımlar için ayrılan pay, sermaye transferlerini de sayarsak en fazla bütçenin yüzde 6’sı kadardır. Ama talep garantili KÖİ projeleri, uzun süre bütçeden ödenecektir. Zaten bütçenin bir kısmı popülizme gidiyor. Bir kısmı da KÖİ’ye gidiyor. Daha da gidecektir. Bu defa gelecek iktidarların elinde bütçe kalmayacak. Yani KÖİ ‘benden sonra tufan’ demektir.

Talep garantisinin hangi fizibilite hesabına göre verildiği, halka ne kadar daha yük getireceği belirsizdir.

TEPAV’ın araştırmasına göre;

  • Havalimanları projeleri 2021-2042 arasında 7,3 milyar dolar;
  • Otoyol ve köprü projeleri için 2021-2042 arasında 32,1 milyar dolar;
  • Şehir Hastahaneleri 2021-2045 yılları arasında 78,2 milyar dolar;
  • Akkuyu nükleer santralı için 2021 -2035 yılları arasında 35,2milyar dolar olmak üzere,
  • Toplam 152,8 milyar dolar ödenecektir.

Bu yolla Müteahhitlere ve dolayısıyla müteahhitlerin bağlantılı olduğu kişilere veya kesimlere bütçeden aktarılan bu kaynaklar yanında ayrıca özellikle köprü, alt geçit ve paralı yollarda dünya ortalama fiyatlarının çok çok üstünde fiyat politikası ile de halktan gelir transfer ediliyor.

Hasılı, kamu- özel işbirliği yoluyla, vergi mükelleflerinden ve halktan bir kesime gelir transferi yapılıyor. Ayrıca sözleşme değerinin nasıl hesaplandığı ve hedefin ne olduğunu kamuoyu da bilmiyor.

Sonuç olarak; Kamu özel iş birliği yatırımları uygulamada 85 milyon insanımızı vesayet altına aldı. Bundan sonra hepimiz ve devlet bütçesi kamu özel iş birliği müteahhitlerine ve arada olanlar varsa onlara çalışacağız. Bu iş sürdürülemez. İyimi – kötümü tartışma zamanı bitti. Bir an önce bu ipotekten kurtulmamız gerekir

Yazarın Diğer Yazıları