Bir zamanlar Amerika!

Yakın siyasî tarihimiz galiba bundan sonra ikiye ayrılacak: "Reza Zarrab'ın yakalanmasından önce ve sonra" şeklinde...

Önce 2013 Mayısına dönelim... Dönemin Başbakanı Erdoğan ABD'ye gitmişti... Erdoğan'ın ABD'de ağırlanma biçimi bizim medyaya göre tam bir 'zafer'di... Çok önceleri câmi avlularından, öfkeyle sıkılı yumruklarından tanıdığımız 'mücahitler'imiz destek ve gururla karşılamışlardı bu görüntüleri...

Havuz medyasına göre, bu karşılama ve ağırlama büyüklüğümüzün göstergesiydi ve artık büyük güç olduğumuzun Amerikalılarca da kabul edildiği belgelenmişti...

Neler yazmışlardı neler? Bülent Ecevit'in Clinton karşısındaki fotoğraflarını yayınlayıp dalga geçmişlerdi 'fark bu' diyerek... O kadar memnun olmuşlardı ki 'A tipi protokol'den kibirle şımarıklık karışımı bir ruh hâli kaplamıştı manşetleri... Bizim eskinin anti-Amerikancı İslâmcıları Başbakan Erdoğan'ın 'nadiren uygulanan askerî tören'le karşılanışını öve öve bitiremiyorlardı...

***

O vakit 'İslâmcılığın A tipi sefaleti' başlıklı yazıda şu notu düşmüştüm: "Hele birisinin 'Erdoğan Washington'da A tipi ağırlanırken, Kılıçdaroğlu'na Swoboda'nın randevu bile vermediği'ni kafamıza paslı çivi gibi çakması -mukayese açısından- çok uyarıcı oldu!..

İçim kıpır kıpır... Bu kompleks filan değil, coşku coşku... Nasıl anlatsam, hani havaalanına inen yabancı transferi omuzlarında taşıyan kalabalıklardaki 'sportif iman' gibi... Futbolcu uçaktan inmese, koca uçağı omuzlayıp, E-5 üzerinden tesislere kadar taşıyabilecek bir iman!.. Ya da beklediği 17'lik şarkıcı kendisine bakmayınca feryadı arşı titreten ses!..

Eski tip İslâmcılık meğer 'çocukluk hastalığı'ymış!.. Irak'ta necis postalların altında harabeye dönen evlâd-ı rasul'ün hatıraları artık antik değer bile taşımıyor, hava üssünde 'nadiren uygulanan' askerî tören karşısında... Bir de özenle altı çiziliyor, "Oval Ofis'te baş başa görüştüler" diye... Tabii New York otobüs terminalindeki çay ocağında ayak üstü görüşmemiş olmalarını Erdoğan'ın büyüklüğüne delalet saymalıyız!..

Obama'ya üzerinde Arapça 'Barak Hüseyin Obama' yazılı hat hediye edilmesi oldukça anlamlıydı... Eh hediyeleşmek sünnettir, artık Obama emeklilik günlerinde o hatta bakar bakar, Bağdat, Felluce, Samara günlerini hatırlar, askerlik günlerini yâd eder!.. Keşke parfüme terfi ettikleri için artık kullanmadıkları hacıyağı ve Çarşamba yöresinden cübbe, 'eski gömlek' filan da götürselerdi diye iç geçirmeden edemiyor insan!..

Biz kadirşinas milletiz... Kredi kartına 12 taksitle kalınabilen öğrenci yurdundan bozma bir otelde değil de, 'en özel yabancı konuklara tahsis edilen' Blair House'da misafir edilmiş olmamızın Viyana bozgunundan beri süregelen çekilmemizin bittiği anlamına geldiğini, bunu ABD'nin bile kabul ettiğini biliriz!.. Obama'nın sadece önem verdiği liderlerle basın toplantısı yaptığı 'Rose Garden'ın bize açılmasını 'zafer'imizin tescillenmesi demek olduğunu bir çırpıda anlarız!.. Gerçi 1999'da Ecevitler de Blair House'da ağırlanmıştı ama onlar topu topu iki kişiydi... Şimdiki hanım, çocuklar, torun-tombalak derken neredeyse bir bölük insan ediyor!.."

***

O gün öyleydi... Ve geldik bugüne... Asla sorumsuz muhalifler gibi gülmediğimiz, Türkiye Cumhuriyeti'nin itibarı dolayısıyla ancak üzülerek karşıladığımız görüntülere...

Dün Ecevit'e yapılan nasıl gurur kırıcıysa, bugün Erdoğan'a yapılan da gurur kırıcı... Batı'nın senatolarında, parlamentolarında ve medyasında övüldüğümüzde bunu 'büyüklüğümüzü onların da kabul ettiği'ne yoracak, kötülendiğimizde ise 'gâvur gâvurluğunu yapıyor' türünden değerlendirebilecek kafayı ciddiye almıyoruz elbette... Ama kabul edelim ki uluslararası sistemle entegre biçimde iktidarını sürdüren mevcut yapının hayat alanı gittikçe daralıyor... Çelişki gibi görünse de millîliği tartışmalı bir anlayış, uzunca süre iş birliği yaptığı uluslararası sistem tarafından dışlanıyor...

Bunun Türkiye'ye mâliyeti ne olacak hep birlikte göreceğiz... Zarrab'ın yakalanması, kimine göre 'planlı biçimde teslim olması' bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını gösteriyor... Almanya örneğinde olduğu gibi, yabancı gizli servisler tarafından dinlenmiş, dinlendiği inkâr bile edilmemiş bir devletimiz ve yöneticileri vardı... Belli ki sıkıntılarına yeni sıkıntılar ekleniyor...

Dileriz bu yeni süreçten 'sır güvenliği kalmamış yöneticiler' yüzünden devletimiz zararlı çıkmaz...

Yazarın Diğer Yazıları