Bedeli kim ödeyecek?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Ülkemizi bunca tuzaktan, bunca badireden nasıl çıkardıysak, Allah''ın yardımı ve milletimizin desteğiyle bu ekonomik kurtuluş savaşından da zaferle çıkartacağız." dedi.
Nedense Erdoğan yönetimindeki Türkiye, hep ekonomik kurtuluş savaşı vermek zorunda kalıyor! Erdoğan, 2018''de de bu kavramı kullandığına göre o tarihten beri savaş sürüyor ama sonuç ortada...
Aslına bakarsanız, ülkenin ekonomik kurtuluş savaşı vermek zorunda kalması, ekonomik işgal altında olduğunu gösterir. Ülke ekonomisi, bankalarıyla, borsasıyla, stratejik kuruluşlarıyla gerçekten işgal altındadır ama buna sebep olan siyasi kararlardır.
***
Erdoğan, dünya ekonomisini birkaç cümleyle özetledikten sonra, "Karşımızdaki bu tablo bizi bir tercihe zorlamıştır. Ya ülkemizde eskiden beri hâkim olan anlayışı sürdürerek yatırımdan, üretimden, büyümeden, istihdamdan vazgeçecektik ya da kendi önceliklerimize göre yolumuza devam ederek tarihî bir mücadeleyi göze alacaktık. Her zamanki gibi biz mücadeleyi tercih ettik. Türkiye, belki de tarihinde ilk defa kendi ihtiyaçlarına ve gerçeklerine uygun bir ekonomi politikası izleme fırsatı elde etmiştir." diyerek Türk Lirası''nın değerini bilinçli olarak düşürdüklerini açıklamış oldu.
Erdoğan, "Biz geçmişte uzunca bir süre denenmiş ama bir türlü sonuç alınamamış yüksek faiz döngüsü yerine yatırım, üretim, istihdam, ihracat, büyüme odaklı ekonomi politikamızla ülkemiz ve milletimiz için en doğru olanı yapmakta kararlıyız. Politika faizinin düşük tutulmasını, bunun için memnuniyetle karşılıyoruz. Altını bir kez daha çizerek ifade etmek istiyorum. Bu politikayla biz ne yaptığımızı, niçin yaptığımızı, nasıl yaptığımızı, hangi risklerle karşı karşıya bulunduğumuzu sonunda ne elde edeceğimizi gayet iyi biliyoruz. Üstelik bu politikayı öyle bir anda da hayata geçirmiş değiliz." diyerek sorumluluğu üstlendi. Cumhur İttifakı''nın diğer üyesi MHP''nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli de "Bize göre, hükümetin izlediği ekonomi politikası doğrudur, bunun üzerinden polemik yaratmak, ''bittik, tükendik, yandık, mahvolduk'' demek felaket tellallığıdır, kötü niyetliliktir. Enflasyon ile mücadele, arz yönlü yaklaşımın da içerisinde bulunduğu bir politikayla başarılacak ve Türkiye bir bedel ödeyecekse, bunu üretim yapısını değiştirmek ve geliştirmek için göze alacaktır. Ekonomik güvenliğimiz için başkaca bir yol kalmamıştır" diyerek Erdoğan''ın sorumluluğuna ortak oldu.
***
Görüldüğü gibi Erdoğan ve Bahçeli, Türk Lirası''nın değerinin bilinçli olarak düşürüldüğünü ve bu kararların sonucunda Türkiye''nin bedel ödeyeceğini kabul ediyor.
Paranın değerinin düşürülmesi karşısında, üretim ve ticaretle uğraşan herkes, birkaç gün ne yapacağını bilemese de sonunda ürettiği veya sattığı ürüne zam yaparak, kayıplarını giderebiliyor. Çiftçi hariç! Çünkü tarım ürünleri ithal edilerek çiftçi de mağdur ediliyor.
Türk Lirası bir ay içinde yüzde 50 değer kaybetti. Fiyatlar ise birçok kalemde yüzde 100''den fazla arttı... Gerçi Erdoğan "Fahiş fiyat artışı yapanların tepelerine bineceğiz" diyor ama piyasada, un, yağ şeker krizi var! Otomobilde bile sıfır otoları ikinci el olarak daha pahalı satma sahtekârlığı var.
Sabit gelirlilerin, yani işçi ve memurların kazançlarında ise hiçbir artış yok. Türk Lirası''ndan kaçamayanların parasının yarısı da bu kararlarla döviz istifleyenlere transfer edilmiş yani çalınmış durumda... Bu kaybı kim karşılayacak? Asgari ücreti 4 bin lira yapsanız bile bütün işçi ve memurların kazancı aynı oranda artacak mı? Artmayacak! Bu durumda alınan kararların bedelini kim ödemiş olacak? Sabit gelirliler değil mi? Sonuç olarak alınan kararların bedeli, her zamanki gibi sabit gelirlilere ödetilmiş olacaktır.