Başbakan Erdoğan’a bir güzellik yapsalardı...

Olmaz ya, biz gene de bir mizansen yapalım... Şişeden çıkan cin sayın Başbakan’ın karşısına geçer ve muhalefetteki parti genel başkanlarını dilediği gibi seçme hakkı olduğunu söyler... Sayın Başbakan bu teklife muhakkak ki çok sevinecektir. Öyle ya, yetkilerin çok elde toplanmasından rahatsız olan Başbakan, bu sıkıntıyı halletmek için başkanlık sistemini en geçerli çözüm görüyor. Muhalefetteki parti genel başkanlarını seçme imkânına sahip olan Başbakan, bu surette siyaseti dilediği gibi dizayn edecek, kendisi ve partisi için en elverişli zemini kendi eliyle oluşturacaktır. Böyle bir imkândan sonra başkanlık yetkilerinin de fazla bir önemi kalmayacak, fiilen bu yetkilerle kendisini donatabilecek kanunları çıkarabilecek yasama gücüne sahip olacaktır. Karşısında onu siyaseten köşeye sıkıştırıp bir dahaki seçimde iktidardan edecek bir muhalefet de olmayacaktır bu şeklide. Elinde böyle fantastik bir imkân olan Başbakan Erdoğan, muhalefetteki partilere hangi özelliklere sahip genel başkanlar atardı acaba?

***

Muhtemelen CHP’nin başına bir dediği bir dediğini tutmayan, kendi tabanında güven problemine neden olan birini getirirdi. O öyle bir genel başkan olurdu ki, bir taraftan hükümetin politikalarına paralel ve hatta onları da aşan bir söylem geliştirir, diğer taraftan da kendi tabanına onları mutlu edecek gönül alıcı bir dil kullandırırdı. Bu tutarsızlığı sayesinde hem hükümete alternatif bir güç merkezi olamaz, hem de sayın Başbakan’ın planladığı işler, hiçbir kuvvetli itiraza uğramadan gerçekleşirdi. Bu öyle bir genel başkan olurdu ki bir taraftan CHP’nin geleneksel oy tabanını manipüle ederken, diğer taraftan da CHP’ye gelmesi muhtemel seçmeni, verdiği demeç ve icraatları ile CHP’den tiksindirirdi. Büyük ihtimalle siyasetin acemisi olurdu... Koca koca iddialarda bulunur ve bir süre sonra o iddiaların altında rezil rüsva olurdu.

***

Peki ya MHP’nin başında nasıl bir genel başkan görmek isterdi sayın Başbakan?..
R.Tayyip Erdoğan’ı en çok heyecanlandıran da bu seçenek olurdu galiba. Çünkü MHP bütün dengeleri hem olumsuz hem de olumlu anlamda değiştirecek potansiyele sahip bir parti. Dolayısıyla MHP’nin başına öyle birini getirmelidir ki, partinin başına getirdiği bu kişi ne kendisine tehdit oluşturabilecek siyasi performans gösterebilsin ne de partiyi barajın altına düşürüp, milliyetçi tabanı kontrol edilemeyecek bir alternatif arayışına itsin. Kısacası MHP, ne uzasın ne de kısalsın.
Özellikle Türkiye’nin bütünlüğü ve uluslararası güçlerin ülkeye müdahaleleri konusunda hassas olan milliyetçi kesimin, tam da bu konularda milliyetçi kesim açısından sıkıntı olabilecek politikaların uygulanması söz konusuyken, MHP’lilere hem iktidara muhalefet ediyor intibaı bıraktıran hem de iktidarın icraatlarını sıkıntısız bir şekilde gerçekleştirebileceği siyasi vasatı oluşturabilen bir genel başkan bulunmalıdır... MHP tabanındaki bütün enerji ve heyecanı ustalıkla emmeli, morfin yemiş insanların uyuşukluğu ve tepkisizliğini ülkücülerin rutin davranışı haline getirebilmelidir.
Bu öyle bir genel başkan olmalıdır ki, kendi varlığını partililere lütuf gibi sunabilmelidir. Partilileri onsuzluğun bir felaket olacağına ve hatta bu memleketin hâlâ onun yüzü suyu hürmetine var olduğuna inanmalarını sağlayacak ölçüde ikna edebilmelidir.
Kendisine rağmen MHP’ye oy vermek isteyen kitleleri öyle zaman ve öyle yerlerde yapacağı gaflar ve söyleyeceği sözlerle partiden uzak tutmalıdır ki, iktidar MHP’den kaynaklanacak herhangi bir sürprizle karşı karşıya kalmamalıdır.

***

Tabii bu söylediklerim fantastik bir kurgu... Kurgu olmasına kurgu da, insan Amerikalı yazar Mark Twain’in “Gerçek kurgudan daha acayiptir; çünkü kurgu, olabilirlikleri gözetmek durumundadır. Ama ‘gerçek’in öyle bir mecburiyeti yoktur” sözünü de hatırlamadan edemiyor. Yani anlayacağınız Erdoğan’ın karşısına o bahsettiğimiz cin şişesinden çıkıp, tıpkı masallardaki gibi ‘dile benden ne dilersen’ deseydi, ne Erdoğan bu kadarını dileyebilir ne de o cin bu kadarına güç yetirebilirdi.

Yazarın Diğer Yazıları