Adaletsizliğe gösterilen tepki
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına varan soruşturmalara karşı, kamuoyunun tepkisi artarak sürüyor. Öyle ki, yaşanan hadisenin bölünmüşlüğü ve dağınıklığı ortadan kaldırarak, muhalefeti konsolide eden doğal bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Bu birlikteliğin öznelerini ise, yalnızca İmamoğlu’nu şahsen seven veya destekleyenlerin ötesinde, adalet talebi olan ve haksızlık karşısında duran çoğunluk oluşturuyor. Bu da kitleyi kişilerden, partiden, siyasi görüşten bağımsız, organik olarak bir araya getiriyor.
Bu kitlenin temel ortak noktası, adaletsizliğe karşı tepki göstermeleri.
Adil yargılanma ve adil bir operasyon
Adalet açısından ise, konunun iki boyutu bulunuyor. Biri, suçlamaların adresine dair, diğeri suçlamaların yöneltilme şekli, içeriği ve bu kapsamda nedenine dair.
Burada, Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın önceki başkan Melih Gökçek hakkında savcılığa sunduğu 100’e yakın suç duyurusuna hiçbir işlem yapılmadığını belirtmesi önemli.
Zira, bir yolsuzluk söz konusuysa, bunun ortaya çıkartılmasına kimsenin itirazı olamaz. Ancak hedefte neden her zaman muhalif belediyeler oluyor? AKP’li belediyeler neden rüşvet, yolsuzluk operasyonlarının muhattabı değil? Yolsuzluklar yalnızca muhalefet belediyelerinde mi? Bunlar, vicdanı rahatsız eden ilk sorular.
Adaletsizlik ile ilgili ikinci konu ise, koruma tedbirlerinin cezalandırma aracına dönüştürülmesi ve adil yargılanma yapılacağına yönelik inancın olmaması. İfade için çağrılıp, devamında -soruşturma yönünden zorunluluk varsa- gözaltına alınması yoluna da gidilebilecekken, dosyada ismi geçen herkese eşzamanlı gözaltı uygulanarak kamuoyunda da suçlu olduğuna yönelik algı oluşturulması, soruşturmanın ilk baştan tepki çekmesine yol açtı. Zira, bu agresif tercih, piyasaları da alt üst etti.
Bununla birlikte, iddiaların bir çoğunun gizli tanığın ifadelerine dayanması ve kaçma şüphesi olmadığı halde tutuklama tedbirine başvurulması, İmamoğlu’nun en güçlü cumhurbaşkanı adaylarından biri olması ve 31 yıl önce alınan diplomasının kazanılmış hak ilkesinin ihlal edilerek iptal edildiği operasyonla birlikte bu soruşturmaların gerçekleşmesi ise söz konusu soruşturmaların siyasi olduğu algısını kuvvetlendirdi.
Toplanma ve gösteri hakkı
Bizim ülkemizde halkın adaletsizliğe tepki gösterdiğini, tekrarlanan İstanbul belediye seçimlerinden dolayı çok iyi biliyoruz. Hal bu olunca, tepki göstermek için de tek yer ve imkan sokaklar olunca, kalabalıkların sokakları doldurması da beklenen bir tepkiydi.
Ancak İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya da Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da gösterilerin yasalara aykırı olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, sokağa çıkanları “vandal”, “sol örgütler”, “marjinaller” olarak tanımladı ve protestoları, “sokak terörü” olarak adlandırdı.
Oysa, Anayasanın 34. maddesi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını basitçe şöyle ifade eder:
“Herkes önceden izin almadan silahsız ve saldırısız, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
Dolayısıyla, toplanmak ve gösteri yapmak anayasal bir haktır. Yalnızca anayasalı değil, “anayasal devlet” olmak da anayasadaki haklara saygılı olmayı gerektirir.
Sokak çağrısını yasa dışı bir eylem olarak gösterme, anayasal bir hakkı ihlal etmektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dediği gibi, “Türkiye demokratik bir ülkedir, bir hukuk devletidir; üstünlerin hukukunun değil, hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bağımsız bir ülkedir.”
Bu açıdan bırakınız kamu gücü kullanımını, metro hatlarını ve yolları kapatmayı, polislerle vatandaşı karşı karşıya getirmeyi de “demokrasi işlesin”, “hukuk işlesin”!
Adaletsizliğe gösterilen tepki
Hepsine eksi yazdı: Demokrasi, Ekonomi Hak ve Özgürlükler
Diploma iptal edilecek mi?
Sırbistan’da Tarihi Protesto
Siber Güvenlik Yasası
Hukuk devletinden taviz vermek…
Kamu sağlığı ve güvenliğine gerçekten önem veriliyorsa…
Geçinemeyen de "geçiniyorum” mu diyecek?
Bazıları Susacak Bazıları Konuşacak Mı?
Sistemin eleştirilemezliği









