Brüksel'in şefaatine nasıl sığındılar?

Birlik Vakfı’nda dört yıl önce yapılan bir toplantıda, Avrupa’nın her dediğinin yasa haline getirilmesine içerleyen bir vatandaşın eleştirileri üzerine AKP’nin üst düzey yöneticilerinden biri, “Bizim yaptığımız iş, Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınmaktır” demişti.
AKP’li bir milletvekiline bu durum hatırlatılınca, sanki sözü ben söylemişim gibi “Arslan Bulut bizden biri değil” diye garip bir cevap vermişti.
Ali Kırca’nın Siyaset Meydanı’nda Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Brüksel’in şefaati meselesine girince, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, böyle bir söz söylenmiş olamayacağını, belirterek “uydurma” deyivermişti!
Bir bilim adamına böyle tarafgirlik yakışmıyordu. Bilim adamı gerçek neyse onu söylemek durumundadır. Çünkü zaten AKP iktidarı kurulduğu günden beri ABD ve AB ipine sarılmıştı! Böyle bir söz söylenmesine lüzum da yoktu! İcraat her şeyi gösteriyordu.

***

Derken, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Luis De Puig, “AKP’nin kapatılmasına ilişkin bildiri yayınlanması” yönünde Türk parlamenter heyetinden kendilerinden talepte bulunulduğunu açıkladı.
Yani zaten bildiğimiz bir gerçeği Luis De Puig de doğruladı.
AKP, “Ankara’nın şerrinden” kurtulmak için bir defa daha “Brüksel’in şefaati” ne sığınmıştı!
Bu noktaya gelmeden birkaç AB memuru gazeteci de AKP’ye tavsiyede bulunmuştu: “AB’nin ipine sarılın”...

***

AKP’ye oy verenlerin, üzerinde düşünmesi gereken bir nokta daha var:
ABD ve AB, AKP’yi korumak için neden bu kadar yaygara koparıyor!
AKP’nin kapatılmasının ABD ve AB çıkarlarına büyük zarar vereceğini söylüyorlar? Neden acaba? AKP, Türkiye’ye hizmet için mi kurulmuştur; ABD ve AB’ye hizmet için mi? Türkiye’ye hizmet içinse, ABD ve AB, kapatma davasından dolayı neden panik yapıyor?
Türkiye, bütün ekonomik varlıkları, kıyıları, limanları, yeraltı zenginlikleri ile bir “küresel istimlak” alanı haline getirilirken neden kimseden ses çıkmadı?
Türkiye, küresel sermayenin, aleni paylaşım toplantılarına sahne olurken, toplantıları bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan yönetirken ne diyorlardı?
“Silahımız dolu, uygun kuşu bekliyoruz” diyorlardı!
ABD Dışişleri Bakanı Rice, Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi’ni “Fas’tan Endonezya’ya kadar 22 İslam ülkesinin haritası değişecek” diye açıklamışken Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, bu projenin eş başkanı olduğunu söylüyordu! O zaman ABD ve AB, Erdoğan’ı övüyordu.

***

Gidişatı gören Türk aydınları, son birkaç yıl içinde, sol-sağ gibi, laik-antilaik gibi karşıtlıkları ortadan kaldırmak için çağrı üstüne çağrı yaptı, yetersiz imkanlarla da olsa birkaç gazete, televizyon ve dergi üzerinden ve bütün yurdu dolaşarak Türk halkına gerçekleri anlattı ve bir milli bilinç, bir direniş bilinci geliştirdi.
Buna karşı, dış istihbarat odakları, önce direniş odaklarının içine nüfuz etmek, gençlik liderleriyle görüşmek istedi; başaramayınca benzer söylemleri aşırı tarzda kullanan örgütler kurdurdular. Direniş bilincine sahip dernek ve vakıflara bu yolla nüfuz ettiler. Sonunda “kirletme operasyonu” nun düğmesine bastılar!
Kendi uydurdukları “Kızılelma koalisyonu” nu, “Türk-İslam Sentezcileri” ni, ulusalcıları, milliyetçileri veya daha özelde ülkücüleri, Batı güdümlü İslâmcı örgütlerle ve içlerine yerleştirilen meczuplarla karman çorman ederek topyekûn terörle bağlantılı göstermek istediler.
Suçlayanların bugüne kadar savunduğu çizgiye bakıyorsunuz, “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in, Vatikan’ın, Washington’un şefaatine sığınanlar” olduklarını görüyorsunuz.
Türk Milleti, psikolojik operasyonlarla milli direnci kırılarak köleleştirilmek istenirken, tek çıkar yol, cumhuriyetin kuruluş felsefesinde birleşmektir.

Yazarın Diğer Yazıları