Yüzde 10'luk imtiyazlılar ile yüzde 90'lık köleler!
22 Temmuz seçimleri öncesinde DP çatısı altında birleşme tuzağına düşürülüp son anda anlaşma bozulunca partisini seçime dahi sokamayan Erkan Mumcu, yeni yıl dolayısıyla parti teşkilatlarına gönderdiği mesajda, önemli değerlendirmeler yaptı.
Bu önemli mesajların seçime dahi girememiş bir parti genel başkanından gelmesi ilginçtir! Gerçi Erkan Mumcu seçimden önce de aynı çizgideydi ama kendisine aşırı güveni sonucunda sıfır çekti!
Şimdi partisini toparlaması çok zor. Aşağıda okuyacağınız tespitleri ise çok ciddi bir potansiyele işaret ediyor...
* * *
“* Türkiye’de siyaset artık sadece ulusal çerçevede yapılan bir şey olmaktan ne yazık ki çıkmıştır. Uluslararası sistemin Türk siyaseti üzerindeki etkinliği zirveye çıkmış durumdadır.
* Ödediğimiz bütün bedellerin arkasında akıldan, ahlaktan, adaletten mahrum bir düzenin yattığını görmemiz gerekiyor.
* Kahredici olan şey, toplumsal zihniyet alanımızın da aleni bir ‘siyaset mühendisliği’ ile paramparça edilmesidir.
* Bizi kemiren yozlaşma ve çürüme adli bir vak’adan ibaret değildir. Sıkıntılarımızın temelinde ‘verimsizliğe, adaletsizliğe ve imtiyazlara ayarlanmış’ topyekûn bir düzen bozukluğu vardır. Yolsuzluğun kendisi, imtiyazlar düzeninin ta kendisidir.
* Türkiye’de nüfusun yüzde 10-15’ini bir biçimde az veya çok imtiyazlı kılan, ama nüfusun yüzde doksanını, bu imtiyazlılara hizmet eden köleler durumuna dönüştüren bu adaletsiz sistem, yozlaşmanın ve çürümenin kaynağıdır.
* Milletimiz sürekli ’üretilmiş korkular’üzerinden tehdit ve baskı altına alınırken, yani Türkiye bir kamplaşma oyununa sürekli bir biçimde zorlanırken, itilmeye çalışılırken... Biz, Türkiye’nin temel gerçeğinin bağımsızlığını yitirmek olduğunu söylemeye çalışıyoruz.
* Söylemeye çalıştığımız şeyin özeti; ‘Türkiye’mizin tam bağımsız bir ülke olma imkânını kaybetme’ tehdidiyle karşı karşıya olduğudur. Türkiye ulusal egemenlikle idare edilen ve milli bütünlüğü olan bir ülke olma durumunu kaybetmektedir.
* Bu konudaki tehditleri, Türkiye’nin etrafında daralan çemberi önemsemeyenler, görmezden gelenler, hatta belki ona hizmet edenler ne yazık ki vardır. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi kendi şahsi emellerini, siyasi emellerini, müstevlilerin emelleriyle birleştirecek tevhit etmeye tenezzül edecek, dahili bedhahlarımız ne yazık ki vardır.
* Kendi şahsi ve siyasi emellerini, ülkeyi de içine alan daha büyük kapsamlı projelerin içinde görüp, orda ülkeyi adeta piyonlaştıran, uydulaştıran bir role razı olan anlayışta insanlar ne yazık ki vardır. Ne yapacağız, yani bunlar karşısında teslim mi olacağız? Hayır, elbette teslim olmayacağız.
* Asıl büyük bölücüler ise, insanlarımız arasında paralel kültürler, paralel toplumlar, paralel kurumlar algılaması yaratanlardır. Büyük bir hınçla kadrolaşanlar, iktidarlarını sağlamlaştırmak için kendilerine içeride ve dışarıda müttefikler arayanlar bu ülkeye ne verebilir?
* Bizi Anadolu’da var kılan, Türkiye’de var kılan milli devlet ilkelerine sonuna kadar sadık kalacağız. Demokrasinin, hürriyetin, vicdanın ve insanlığın bayrağı olacağız. Bizi birbirimize düşman eden organize sürece karşı sonuna kadar mücadele edeceğiz. Milletimize, vatanımıza olan tartışmasız sadakatimizin gereklerini umutsuzluğa düşmeden yerine getireceğiz.
* Ülkemizi bu siyasi esaretten, bu iktisadi esaretten, bu yabancı sermayenin kölesi olmaktan ve bu adaletsiz düzenden kurtarmak için var gücümüzle, bıkıp usanmadan, tehditlere boyun eğmeden çalışmaya devam edeceğiz.”
* * *
Demek ki yüzde 90’lık ezilen kitleler, kamplaşmalardan kurtarılıp sosyal adaletçi ve milli bir politika ile harekete geçirilebilir. Türkiye’nin alternatifi böyle bir hareketin içinden çıkacaktır.