Yalan ustası
Herkese merhaba, bu hafta Kore yapımları dışında sizlere anlatacağım bir yapım ararken karşıma daha önce defalarca gördüğüm ama izlemediğim bir film çıktı: Yalanın İcadı, orijinal adıyla The Invention of Lying.
“Dünyayı istediğiniz gibi yapabilseydiniz ne yapardınız?”-Mark.
Başrollerinde Ricky Gervais, Jennifer Garner ve Jonah Hill gibi oyuncuların yer aldığı Yalanın İcadı’nın yönetmenliğini ve senaristliğini Ricky Gervais ve Matthew Robinson ikilisi yapmış. 2009 yılında beyaz perdeyle buluşan film, ABD yapımı fantastik romantik komedi türü filmidir. Netflix’te bulabileceğiniz Yalanın İcadı filmine diğer çeşitli platformlardan da ulaşabileceğinizi düşünüyorum. Gelin filmin konusuna bir göz atalım… İzleyecekler için spoiler olabilir.
Yalanın İcadı, kimsenin yalan söylemediği bir dünyada yalan söyleyebilme yeteneğini kullanan Mark’ın ün, para ve aşka uzanan yolculuğunu konu edinir.
Mark yalan söylenilmeyen bir dünyada kara veba konulu senaryolarının daha fazla beğenilmemesi sonucu işten kovulur ve ödemesi gereken ev kirası sorunuyla başı derttedir. Kirayı ödeyemediği için evden taşınmak zorunda kalan Mark bankaya giderek hesabında kalan son 300 doları çekmek ister ama sistemsel bir arıza nedeniyle çalışan söyleyeceği tutarı sorgusuz onun ellerine teslim edecektir. Yalan söylemeyen ve hatta toplumsal hayatta çevresine göre daha nazik ve saygılı biri olan Mark o an yalan söyler. Dürüstlük kılıfında hakaretin meşrulaştığı toplumda Mark yalanı karşısındakini ezmek için kullanmak yerine fırsata çevirir. 300 dolarını alır ve Yalanın İcadı başlar. Artık Mark yalanın keyfini sürecektir.
Yalan söylemenin ona sağladığı avantajları düşünen Mark oturduğu barda bir deney yapar. Adının ‘Duck’ olduğunu söyler ve arkadaşıyla barmen söylediğinin aynısını tekrarlar. Gelen tepkilere bakarak yalan söylemeye devam eder. Sırasıyla zenci, Eskimo, korsan, aslan terbiyecisi olduğunu, aslında peruk taktığını ve hatta bisikleti icat ettiğini söyler. Dahası tek kollu bir Alman uzay araştırmacısı olduğunu söylediğinde ise aldığı tepki “Guten Tag, kolun çok gerçekçi” olur.
Bakar ki söylediği her şey gerçek olarak kabul edilmektedir ve bunu kullanmaya karar verir. Mark düşünür ve sorar “Dünyayı istediğiniz gibi yapabilseydiniz ilk ne yapardınız? Her şeyi değiştirebilseydiniz ilk ne yapardınız?”
Soruları karşısında absürt cevaplar alan Mark yalan söylememeyi patavatsızlıkla karıştıran toplumda bunu eyleme geçirmeye karar verir. Sokağa çıkar ve arkadaşının kızlarla sevişmek isteği cevabını ona bakmayacak birinde uygular. “Hemen sevişmezsek dünyanın sonu gelecek.” saçmalığına kanan kadın Mark’ın ‘yalan söyleyebilen hayatta kalır’ felsefesini destekler niteliktedir. “Para bulurdum, bulabildiğim kadar” diyerek ün ve servet elde etme yolculuğunda sonuna kadar yalanla gidecektir.
Mark bundan sonra yalanlarıyla hem ünlü hem de çok zengin biri olur. Yalanı sadece fırsatçılık için kullanmaz, intihar etmek isteyen birini hayata tutunması için telkin ederken de kullanır. Evsiz birine bankadan deste deste para alır. Kavga eden çiftleri barıştırır ve hatta ölüm döşeğindeki annesine öldükten sonraki hayatın güzellemesini yapar. Bu sırada yine başka bir olay patlak verir. Ölümden sonraki hayatın iyi olduğunu söylemesi birden bire tüm dünyada yankı bulur ve gökten büyük elli bir adamın dünyayı yönettiğini iddia ederek ölümden sonraki hayat hakkında atıp tutar. Buradaki saçmalık insanların utanmasalar onu peygamber ilan edecek kadar inanıyor olmasıdır.
Tanrı’yı ‘gökteki adam’ (man in sky) olarak tanımlar. Her şeyin sorumlusu olan gökteki adam kısmen iyi ve baş belası biridir. Tüm yaşananlar ise bir tür sınavdır. Pizza Hut kutusundan on emir açıklayan Mark filmin başında randevuya çıktığı Anna ile bir gelecek kurmak istemektedir. Mark’ı şişko ve patlıcan burunlu bulan Anna gelecekteki çocuklarının genetiğini düşünürken, yalan söylememek için aşağılayan biri yerine ona iyi davranmayı seçen Mark’ı tercih eder.
Toplum içinde ezik bir adam olarak görülen Mark kişisel çıkarı için yalan söyleyebildiğini keşfettiğinde sonunda istediği her şeyi elde eder.
İnternette filmin olumlu olduğu kadar olumsuz eleştirileri de mevcut ama ben filmi sevdim. Yalanın olmadığı dünya fikri kulağa ütopik gelse de o dünyada işleyişin nasıl olacağını görmek yerine biz o toplumda yalanın nasıl etki ettiğini izliyoruz. İnsanlar her düşündüğünü hakaretvari söyleyerek tepe taklak bir sosyal hayatla boğuşurken, -kötü bir şey olsa dahi- Mark yalan söyleyerek hayat kurtarıyor ve hatta mutlu bir hayat sürüyor. Tabii biz bunu daha karışık durumlar yerine Mark’ın hızlandırılmış şekilde zengin olup hoşlandığı kişiyi elde etmesi şeklinde izliyoruz ama bunun daha geniş işlenmesi izleyici için daha iyi olabilirmiş. Bu süreç hızlı geçiyor, romantik komedi türünde bir film ama filmin ilk 50 dakikasında Mark’ın yalanla dansını izliyoruz. Üstelik Anna ile diyalogları ise arkadaşça. Burada filmin ortada kaldığını görüyorum. Yani aşk ne kadar yüzeysel işlendiyse hayatına dair diğer ayrıntılar da yüzeysel geçilmiş. Bu da filme dair fikirleri genellemede bırakmamıza neden oluyor.
Yalanın İcadı’nı izlemek isteyenlere şimdiden iyi seyirler dilerim. Sizi sıkmayacak keyifli bir film. Haftaya başka yapımları sizlere anlatmak üzere sözlerimi burada noktalıyorum. Hoşça kalın.