Yakın siyasi tarihe ışık tutan hatıralar

img-20230910-wa0035.jpg

Karaca’nın tarihe not düşen anıları gazeteci İrem Barutçu tarafından “Darbeden Darbeye” adıyla kitaplaştırıldı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde milletvekili, CHP'de TBMM Grup Yönetim Kurulu Üyesi, Adalet Partisi'nde Devlet Bakanı ve Grup Başkan Vekili olarak görev yapan Gıyaseddin Karaca'nın siyasi hatıraları Destek Yayınları tarafından okurla buluşturuldu. Gazeteci İrem Barutçu'nun kaleminden kitap halinde okura sunuldu.

img-20230910-wa0031.jpg

Beş dönemlik milletvekilliği sürecinde, AP’de “Devlet Bakanı” ve “Grup Başkan Vekili” olarak da görev yapan siyasetçi Gıyaseddin Karaca’nın anıları, tanığı olduğu “55’ler Olayı’nı” vicdanına sığdıramayıp, 105 sayılı Kanun’u kaldırabilme ideali ile siyasete atılan bir hâkimin, silahların gölgesinde açılan parlamentoda vermiş olduğu insan hakları mücadelesini aktarmakla kalmıyor; 27 Mayıs’tan 12 Eylül’e, siyasi tarihimizin gölgede kalmış gerçeklerini de gün yüzüne çıkarıyor. Karaca’nın siyasi anıları, genç kuşaklara demokratik hukuk devleti bırakabilmek adına hangi taşlı yollardan geçilmiş olunduğunun belgesi niteliğinde.

Kitapta cevabını bulan sorulardan bazıları şöyle:

*55 ağa feryat figan nasıl gözaltına alındılar?

*27 Mayıs darbesinin yarattığı hapishanelerden Sivas Kampı neydi?

*Kampta tutulanlar hangi suçla itham edildiler?

*Darbecilerin çıkardığı 105 sayılı Kanun tehcir kanunu muydu?

*“TBMM’ye, 105 sayılı Kanun’u kaldırmak için milletvekili seçilip geldim!” dediğimde İnönü ne tepki verdi?

*Meclis, silahların gölgesinde nasıl açıldı?

*“Hayatımızla oynuyorsun!” diyen CHP Grubu niçin isyan etti?

*105 sayılı Kanun’u ne koşullar altında kaldırdık?

*Mektuplu vesayet neydi?

*12 Mart Muhtırası kimleri sevindirdi?

*İnönü kimin için “Zamirini gizleyen adam!” dedi?

*Meclis Başkanlığı için adım geçince Ecevit ne yaptı?

*İsmet Paşa, AP’ye geçme isteğimi nasıl karşıladı?

*Celal Bayar’a neleri rapor ediyordum?

*Kâmran İnan’ı Demirel’e karşı kimler kışkırttı?

*Cumhurbaşkanı adayı olmam neden istendi?

*Evren, 12 Eylül darbesi öncesi bizleri nasıl izliyordu?

Destek Yayınları Tel:(0212) 252 22 42

***

img-20230910-wa0033.jpg

Kaynak asrını günümüze taşıyanlar

XIII. yüzyıl, Anadolu İslam coğrafyasında içtimaî hayattaki karmaşaya ve siyasî sorunlara rağmen bilim ve düşünce hayatında en verimli asırlardan biridir. İbnü’l-Arabî ve Sadreddin Konevî’yle gelişip metodolojik olarak ortaya konan tasavvuf anlayışı, yeni dönem bilim ve düşünce hayatının izlerini taşır ve araştırmacılarca teozofik tasavvuf olarak adlandırılır. Bununla birlikte bu iki büyük isim, söz konusu dönemi tasavvuf ve bütün İslam mirası için "altın dönem" kabul eder. Herhangi bir tarihsel gelişmenin kemâlata ermesinin ardından çoğunlukla bekleneceği gibi, XIII. yüzyıla damgasını vuran bu isimlerin ardından da şârihler dönemi gelmiş; kendilerinden önce yazılmış eserleri, ortaya çıkan düşünceleri; ilmî ve manevî olarak münazaralar neticesinde şerh etmişlerdir. Böylece günümüze kadar ulaşan şerh külliyatının temelleri de bu dönemin hemen akabinde atılmıştır. Dolayısıyla XIII. yüzyıl; tarihî, ilmî ve içtimâi olarak kendinden sonraki asırlar için bir kaynak asrı olarak tarihteki yerini almıştır.

Ekrem Demirli, Tasavvufun Altın Çağı'nda bu dönemde neşv ü nemâ bularak gelişen tasavvuf metodunu, bu metodun yalnızca bir metot olarak kalmayıp irfana, ilhamata, manalara olan dayanaklarını; siyasî tahribatların ve savaşların vuku bulduğunu o dönemde Anadolu'nun kalbine maneviyat tohumları ekerek yaşamış ve Anadolu'yu baştan başa kuşatmış isimlerin tasavvuf literatürünü ilmek ilmek örme hikâyesini sistematik bir şekilde ele alırken okura bir Anadolu medeniyetleri panoraması sunuyor.

SUFİ Kitap Tel:(0212) 511 24 24

***

img-20230910-wa0034.jpg

HAFTANIN KİTABI

Bir annenin yüreğinden

Mısra Öz, 2018 yılında Çorlu’da yaşanan tren kazasında, henüz 9 yaşında kendisinden koparılan oğlu Oğuz Arda Sel’i anlatıyor. Hep 9 Yaşında - Bir Melek Masalı adlı kitabında, daha yasını bile tutamadan giriştiği ve beş yıldır sürdürdüğü hukuk ve yaşam mücadelesini yazıya döküyor. Bu topraklarda liyakatsizliğin, adaletsizliğin karşısında nasıl durulması gerektiğini ve bu yolda neler yaşadığını anlatıyor: “Gözümü açıyorum. Odamdayım. Etrafıma bakıyorum. Yanımda olup beni bekleyen insanları görünce zihnim yerine geliyor. Sanki içimde depremler oluyor. Volkanlar patlıyor içimde. Her patlamada bir uzvumu kaybediyorum. Oğlumun bir daha yanımda olamayacağı düşüncesi içimi paramparça ediyor. Bu gerçeğin altında kalırken çığlıklarla canımı teslim ediyorum. Ciğerlerim yanıyor sanki.

Avaz avaz nefesim beni yakıp soluksuz bırakıyor. Soluksuz kalınca sızıyorum. Uyanıyorum. Soruyorum. ‘Oğlum nerde?’”

Kırmızı Kedi Yayınevi Tel: (0212) 244 89 82

***

img-20230910-wa0036.jpg

Kaybolan Güzellikler

Gazeteci yazar Adnan İslamoğulları, Halit Ziya Doğruöz’ün “Müzmin Susuzluk” kitabını şöyle takdim ediyor: Bir yerlerden tanıyorum hissiyle yakınlık kurabileceği ve okuyucunun odasına doluşup sohbete başlayabilecekleri kadar sahici karakterleriyle insan hikâyesi. Halil Ziya Doğruöz, Müzmin Susuzluk hikâyesi ile Bursa’ya ve Bursa’nın şahsında şehirlerimizde kaybettiğimiz güzelliklere de kitabında sonsuza kadar yaşama imkânı verdi…

Müzmin Susuzluk şehir susuzluğumuzu gideren bir hikâye olarak artık kütüphanemizin başköşesinde…

Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50

***

KÜTÜPHANEMDEN

img-20230910-wa0032.jpg

Okyanus aşırı bir başarı hikâyesi

Bugün sizlere tanıtmak istediğim "Amerika'da Kırk Yıl" bir solukta okuyacağınıza inandığım bir başarı öyküsü... Drahma Yayınları tarafından 2006 yılında birinci baskısı yapılan kitap, Yılmaz Erolgaç'ın Kadıköy'den Wall Street'e uzanan hayat kavgasının bir özeti... Bulaşıkçılıktan başlayıp yirmi beş yıl Wall Street'te dünyanın en büyük borsa bankeri firmalarının temsilciliğine yükselen, portföy yöneten ve Shearson Lehman Borothers Şirketi'nde Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Yılmaz Erolgaç, öz yaşam öyküsünü kaleme aldığı bu kitabında zor kazanılabilecek bir başarının nasıl elde edildiğini sürükleyici bir dille okura aktarıyor. Yılmaz Erolgaç, kırk yıl sürecek büyük macerasının başlangıcı için yola çıkışını şöyle anlatıyor:

"Gemi on beş gün limanda bekledikten sonra nihayet 19 Kasım 1958 çarşamba günü saat on altıda hareket etti. Çok uzak, beni nelerin beklediğini bilmediğim çok uzak bir diyara gidiyordum. Buruk bir acıyla geminin kıç güvertesindeki demir korkuluğa dayanıp boş gözlerle, rıhtımda yolcularına el sallayan ve sesini duyurmak için bağırış çağırış içindeki kalabalığı seyrettim.

Şilebi rıhtıma bağlayan halatlar çözüldü, tayfalar verilen emirleri yerine getirmek için telaşla sağa sola koşuştu, kaptan iki uzun düdük çaldı, makineler homurdandı, arkamızda iri iri dalgalar bırakarak yola koyulduk. Sahiller ufaldı, ufaldı nihayet gözden kayboldu. Yoksunluk ve zorluklar içinde geçen bir çocukluk, babasızlık ve erken yaşlarda omuzlara yüklenen sorumluluklar... Amerika'ya, yapılan zorlu bir şilep yolculuğu sonrası varış..." (Ahmet Yabuloğlu)

Yazarın Diğer Yazıları