Washington’da 29 Ekim
Amerika’ya döndüğümden bu yana, ilk kez, Türk-Amerikan faaliyetlerinden birine katıldım. Washington’daki 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları. İlki, sabah saatlerinde, Büyükelçilik konutu duvarına yakın olan ve Amerika Atatürk Cemiyeti tarafından diktirilen, Atatürk anıtına çelenk konulmasıydı. Hafta arası ve herkes mesaide olduğu için, az sayıda katılım beklerken, birden bire saat 11 sıralarında, genç Türk öğrenciler doldu anıtın önüne. Büyükelçiliği ziyarete giden öğrenciler, bu törene katıldı. Biliyorum, Mustafa Kemal’de gençlerle birlik olmaktan mutluydu.
Daha sonra, Elçilik konutunda, yabancılar için düzenlenen, kabul resminde hazır bulundum. Yıllardır, bu tür toplantıları izlerim. Genelde, Washington’da yaşayan ve çalışan gazeteci takımı, bu tür toplantılara katılımla, ilişkilerin gerçek düzeyini belirler. Mesela, bir dönemler Irak operasyonu öncesi, bu tür toplantılara, Başkan Yardımcısından, Savunma Bakanı’na kadar, hep, üst düzey yetkililer
katılırdı.
İlişkiler bozuldu mu, bu katılım en alt düzeye iner, müsteşar yardımcısı veya memur seviyesinde gerçekleşirdi. Mesela, Başkan düzeyinde olan ilişkiler de an gelir, memur düzeyine iner. Aslında bu göstergeler, ülkemizi, ABD’nin sevip sevmemesi değil de o an, ülkenin başında olan kişilerle yapılan pazarlıklar ve onların verdikleri sözlere, ne kadar bağlı kaldıkları ile orantılıdır. Halklar ise bu git-gellerden haberleri bile olmaz.
Washington’daki 29 Ekim töreni de benim için, bu konuda iyi bir gösterge oldu. Bu toplantı sırasında, ilginç gözlemler yaptım. Mesela, bu toplantıya gelenlerin, neredeyse yarıdan fazlası, öteki ülkelerin askeri ataşeleriydi. Kendimi, sanki 30 Ağustos resepsiyonunda zannettim. Resmi askeri casus olan askeri ataşeler, bana göre iki nedenden burada hava koklamaya geldi. Birincisi, güney sınırımızda, hemen hemen, herkesin ilgisini çeken bir savaş var, onun için. Son durumla ilgili, niyet bilgisi, sızdırma çabası olabilir. İkincisi ise Türkiye’de mağdur edilen bir askeri kesim var ve onlara yönelik yeni bir gelişme olup olmadığını anlamak.
Toplantı sırasında, eskiden Türkiye’de görev yapmış, emekli büyükelçilerin, neredeyse tamamını görebilirdik. Bu kez öyle olmadı. Tek Marc Groosman’a rastladım. O da Dışişleri Bakanlığı ile çalışmıyormuş, öğretim üyeliği yapmaya hazırlanıyordu. Toplantıya gelenler arasında, yönetimden en üst düzey yetkili, ABD Dışişleri Bakanlığı Avrupa ve Avrasya İşleri Güney Avrupa ve Doğu Akdeniz işlerinden sorumlu, Bakan yardımcısının yardımcısı hanım Sloat’tı. Bu yetkili; eskiden ABD Başkanlarının, doğrudan Cumhurbaşkanlarına yolladığı kutlama mesajını da bu kez, Dışişleri Bakanı Kerry ağzından, Türkiye’nin Cumhuriyet bayramını kutlama mesajını da elçilik toplantısında, bu hanım okudu.
Burada dikkatimi çeken. Beyaz Saray’ın bu tür bir ilişkiden çekilmiş gibi görünmesi. Toplantıya katılım, oldukça alt düzeydi. Bir de gelenlerin bir kısmı, eskiden tanıdığım istihbaratçılardı. Şimdi, Beyaz Saray, ilişkileri bu düzeyde tutarken, ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın, Türkiye ziyareti de dikkat çekici. Bu ziyaret sırasında Biden, Erdoğan’ın elini öpüp, özür mü dileyecek, yoksa AKP iktidarına yeni talimatlar mı getirecek? İşte, gerçek önemli nokta bu. Bunları da gene dış basından ve onların açıklamalarından öğreneceğiz. Bizimkiler, şu ana kadar, konular üzerinde öylesine zikzaklar yapıyor ki çözmek imkânsız.
Elçilik toplantısına, Musevi lobisinden ve ABD Kongresi’nden katılım yoktu. Belli ki İsrail ve politikacılarla ilişkiler hâlâ nane. Ne olur yani, İsrail kim demeyin. İsrail’in, Başbakan Netanyahu yüzünden, bu ara Beyaz Saray ile de ilişkileri bozuk. Ama ABD, tuhaf bir ülke. Kendinden başka kimsenin, İsrail ile ilişkilerinin bozuk olmasına razı değil. Bu arada bizim güneyimizdeki ilişkilerde, kontrolü kaybettiğimiz ortaya çıktı.
Gizlice Ayn el-Arap’a geçecek dedikleri peşmergeler, davul zurna ile bölgeye geldi. Bölgedeki Kürtler, büyük kutlamalar yaptı. Anlaşılan, kurdukları Kürt devletinin üniformalı askerlerini görmekten, yöre halkı mutlu gibi. Bu arada kuzuları, hainlerin katletmesi devam ediyor. Ne garip, bu cinayetlerin suçunu örgüt üstlenmiyor. Bugüne kadar neyi üstlendiler ki? Bence artık yeni iş başı yapan Amerikalı yetkililerle, iş birliği yapmaya mecbur olan iktidar mensupları, ülkenin federatif yapıya kavuşturulmasında faal olacaklar.
Son konum, şu Ak Saray meselesi. Ne hikmetse bu yapı bırakın kaçak olmayı, bence görgüsüzlüğün en güzel örneği. Hem de, Suudi kralların saray ihtişamının kötü bir örneği!..