Türkiye Yüzyılı'nda Kıbrıs siyaseti nasıl olmalıdır?
Anavatan Türkiye'de gerçekleşen Milletvekili Genel Seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında,Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni ekibi göreve başladı. Kıbrıs sorunu bağlamında en önemli bakanlıklar olan Dışişleri ve Savunma Bakanları değişti. Dışişleri Bakanı, eski Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan görevi eski Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'ndan devralırken yaptığı konuşmada "devletimizin ve milletimizin bütünlüğü, güvenliği ve refahı için elimden gelen her türlü gayreti göstereceğim. Devletimizin her türlü etki alanından bağımsızlığı ve milletimizin iradesinin egemenliği esasına dayanan, millî dış politika vizyonunu ilerletmeye devam edeceğim" diyerek izleyeceği dış siyasetin ana prensiplerini ortaya koydu. Savunma Bakanlığı görevini Hulusi Akar'dan devralan eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler ise görevi devralırken yaptığı konuşmada Mavi Vatan vurgusu yaparak "Kutsal vatan topraklarımız ile mavi ve gök vatanımızın huzur ve güvenliğinin korunması için durmaksızın çalışacağız" diye konuştu. Akar'ın "Ege'de, Doğu Akdeniz'de, Kıbrıs'ta çıkarlarımızı ve haklarımızı koruduk ve korumaya da devam edeceğiz. Hiçbir oldubittiye, haklarımızın çiğnenmesine izin vermedik." vurgusu izlenecek siyasete ışık tuttu. Yapılan açıklamalardan, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın göreve gelmesi sonrasında ortaya konan egemen eşitlik temelinde iki devletin iş birliğine dayalı millî siyasetin ve tanınma hedefimizin geliştirilerek sürdürüleceği anlaşılmaktadır.
Bu aşamada Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs siyasetini doğru okumak ve buna karşı strateji belirlemekte fayda vardır. Rum Yönetimi Başkanı Enosisçi/Eokacı faşist Nikos Hristodulidis'in izlemekte olduğu siyaset KKTC'nin tanınmasını önlemek ve bir an önce müzakereleri Crans Montana'da kaldığı yerden devam ettirmek üzerine kurulmuştur. Hristodulidis'in hedefi yarım asırdan fazla süren başarısız ve iflas etmiş federasyon görüşmelerine yeniden başlamak, bizleri bir kez daha müzakere masasına zincirlemek ve Rum-Yunan ikilisi lehine olan mevcut statükoyu sürdürmektir. Cumhurbaşkanı Tatar'ın ortaya koyduğu, Anavatan Türkiye'nin desteklediği egemen eşitlik temelinde iki devletin iş birliğine dayalı siyaset Rum-Yunan hedeflerini altüst etmiştir ve mevcut statükonun değişimini zorlamaktadır. Bu siyasetimizin ileriye taşınması şarttır. Hristodulidis, üyesi oldukları Avrupa Birliği'ni(AB) ve son dönemde sıkı ilişkiler içerisine girdikleri stratejik ortakları ABD'yi, kendi siyasetlerini güçlendirmek için kullanmaya çalışmaktadır. Rumlar, Anavatan Türkiye'nin AB üyelik sürecini tıkayarak, tehdit ve şantajla Kıbrıs'ta ödün koparmak peşindedir. Hristodulidis kendinden önceki başkanların yolundan gitmekte, kendi fanatik Türk düşmanlığını da buna ekleyerek boş hayaller peşinde koşmakta, gerilimi artırarak barış ve huzur ortamını fitillemektedir. Hristodulidis aklı sıra, Anavatan Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları kullanarak, özellikle kendisine destek veren ülkelerin emrindeki uluslararası finans çevrelerinin yardımı ile Türkiye'ye baskı yapıp Kıbrıs'ta diz çöktürebileceğini hesaplamaktadır. Hristodulidis, Gümrük Birliği revizyonu, Türklere vize kolaylığı ve maddi yardım 'havuçlarını' da devreye sokarak amacına erişebileceğinin hayalini kurmaktadır.
Hristodulidis'in AB nezdindeki girişimleri şu ana kadar iş yapmamıştır. AB'nin Kıbrıs konusuna daha etkin katılımı için özel temsilci ataması konusu da şimdilik gerekli desteği bulmamıştır. AB'nin, Hristodulidis'e BM üzerinden Kıbrıs konusunu halletmeye çalışmasını telkin ettiği Rum medyasına yansımıştır..
Rum-Yunan ikilisinin mevcut siyasetini baltalamak, başarısını engellemek ve kendi hedeflerimize ulaşmak için yeni dönemde yapılacaklar vardır. Bu konuda ilk önce birçok yazımda vurguladığım üzere KKTC Cumhuriyet Meclisi bundan sonraki süreçte federasyon görüşülmeyeceği ve iki devlete dayalı çözümden başka bir çözümün kabul edilmeyeceği, egemen eşitliğimiz ve uluslararası eşit statümüz tanınmadan müzakerelerin başlamayacağı hususunda karar almalı ve Cumhurbaşkanı Tatar'ın siyasetinin ulusal ve değişmez siyasetimiz olduğunu bir deklarasyonla dünyaya duyurmalıdır.
Bu önemli ve gerekli kararın alınması sonrasında tüm enerjimiz KKTC'nin tanınmasına ayrılmalı, uluslararası temaslarla bir taraftan Rum tezleri ile mücadele edilirken diğer taraftan kendi siyasetimiz muhataplarımıza anlatılmalıdır. Bu arada KKTC makamlarının yaptığı "yakın zamanda KKTC'nin tanınması mümkün değildir" gibi yersiz ve onurlu hedefimizi zayıflatan açıklamalardan da kaçınılmalıdır. Kıbrıs sorununu, Türkiye'nin başka meselelerine karşı koz ve pazarlık aracı olarak kullanma alışkanlığı da terk edilmelidir. KKTC'nin, Anavatan Türkiye'nin desteği ile yarın sabah birçok ülke tarafından tanınabileceği gerçeğine göre geri adım atılmadan, savsaklamadan kararlılıkla tanınma yolunda gerekli adımlar atılmalıdır.