Türkiye ve KKTC kazanacak; AB ve ABD kaybetmeye mahkûm
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve müzakere ekibi 27-29 Nisan tarihleri arasında Cenevre'de gerçekleşeceği açıklanan gayriresmi 5+BM toplantısına hazırlanmaktadır. Cumhurbaşkanı Tatar, işi şansa bırakmamak ve gözden kaçması muhtemel hiçbir ayrıntı kalmaması için üniversitelerimizin değerli öğretim görevlileriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, Kıbrıs konusunda uzman diplomat, stratejist ve aydınlarla sürekli temas halindedir. Rum-Yunan ikilisinin masaya getirmesi muhtemel oldubittilere, her türlü tuzak ve senaryolara karşı hazırlıklar yapılmaktadır. Tatar her yönüyle 5+BM toplantısında yeni tezlerimizi ortaya koyacak ve bunları savunacaktır. Hiçbir şekilde başka bir şeyin görüşülmesinin söz konusu olmadığı açıklanırken, üyeleri Rum-Yunan ikilisinden yana tavır alarak tarafsızlığını yitiren Avrupa Birliği'nin(AB) de toplantıya katılmasına izin verilmeyeceği bildirilmiştir.
Avrupa Birliği, Rum'dan Yunan'dan yana olan adaletten yoksun tutumuna önceki gün bir yenisini eklemiştir. Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı, aynı zamanda Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, AB-Türkiye ilişkilerinin geleceği konusunda 25-26 Mart'ta yapılacak AB Zirvesi'nde liderlere sunacağı Türkiye raporunu Pazartesi günü Brüksel'de toplanan AB Dışişleri Bakanları toplantısında bakanların dikkatine getirmiştir. Rapor tek kelime ile rezalettir ve Kıbrıs, Doğu Akdeniz ve Adalar Denizi'nde (Ege) Türkiye'den taviz almak üzere hazırlanmıştır. AB, üyeleri Güney Kıbrıs ve Yunanistan'ın uluslararası anlaşmaları çiğneyerek haklarımızı gasbetmesine, bu da yetmezmiş gibi bölgede tahrik ve gerilimi artırarak huzur ve barışı tehdit eden kışkırtmalarına göz yumarak sessiz kalmıştır.
Borrell'in Türkiye'ye raporunda "Ankara'nın Avrupa Birliği ile samimi bir ortaklık geliştirme yönünde yapıcı hareket etmemesi ve aksine AB üyelerinin çıkarlarını tehdit eden tek taraflı, uluslararası hukuku ihlal eden provokatif adımlar izlemesi halinde Türkiye için siyasi ve ekonomik sonuçlar doğacağı" tehdidi yapılmıştır. AB'nin tehditlerine karnımız toktur; Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi olumsuzlukları fırsat bilen AB aklı sıra taviz peşindedir ve Türkiye'nin aylardır ortaya koyduğu proaktif dış siyasetten geri adım atmasını diretmektedir. Raporda, ana amacın Türkiye'yi olabilecek en yapıcı şekilde ikaz etmek, tehdit seviyesine uyum sağlamak ve tansiyonu yükseltici dinamiklerden kaçınarak yeniden iş birliğini rayına oturtmak olduğu vurgulanırken olası yaptırımların "Akılcı, orantısal olarak artırılabilen ve terse çevrilmesi kolay kısıtlayıcı nitelikte yaptırımlar" olması gerektiğinin altı çizilmekte; AB-Türkiye ekonomik iş birliğinin kısıtlanmasının yanı sıra yasal kurumların da kısıtlama içerisine dahil edilebileceği kaydedilmektedir. AB Dışişleri Bakanlar toplantısı sonrası açıklama yapan Borrell, bakanların raporu olumlu ve dengeli bulduğunu söyledi. Borrell, "Türkiye'nin tavrını yakından izlemeyi sürdüreceğiz" ifadelerini kullanırken Haziran ayına kadar izlenecek başlıca konuları ise Kıbrıs müzakereleri, Türk-Yunan görüşmeleri, Libya'daki durum ve Türkiye'deki iç siyasi gelişmeler olarak sıraladı.
AB'nin Nisan ayı sonundaki 5+BM gayriresmi Kıbrıs toplantısını mercek altına alacağı açıktır. Raporda bahsedilen 'müzakerelerin izleneceği' hususunun ise bir nevi Türk tarafını özlü müzakerelere başlaması için zorlama ve dayatma olduğu da açıktır. Türkiye ve KKTC makamlarının, AB'nin ve bilahare de ABD'nin ortaya koyacağı benzer tehditlere karşı strateji belirlemesi gerekmektedir. AB ve ABD'nin düşmanca tavırlarına karşı ilk akla gelen husus yeni dostlukların pekiştirilmesi ve bu ülkelerin desteğinin sağlanmasıdır. İlk akla gelen ülkeler ise Rusya, Çin ve İran'dır. Türkiye bu ülkelerle olan iktisadi ve siyasi ilişkilerini daha da geliştirerek Kıbrıs konusunda destek sağlayabilecektir. AB ve ABD'ye karşı ortak çıkarlar bu tür ittifakları zorunlu hale getirmiştir. AB ve ABD'nin Türkiye ile uzlaşmaz tutumunu sürdürmesi halinde Türkiye ve KKTC çaresiz değildir; yeter ki gerekli strateji belirlensin ve geri adım atmadan bu uygulanabilsin. Anavatan Türkiye, ABD'nin AB üyesi Yunanistan'la iş birliği içerisinde, Dedeağaç'tan başlayarak, Selanik, Kavala, Larissa, Girit ve Kıbrıs üzerinden Suriye'ye kadar uzanan eksende topraklarımızı kuşatma altına almasına, tehdit oluşturmasına göz yummamalı, sessiz kalmamalıdır. Dik durursak, üzerimize düşenleri cesaretle yerine getirirsek; emperyalist Batı kaybedecek, AB ve ABD kaybedecek, kazanan biz Kıbrıs Türk halkı ve Türkiye olacaktır.